...

...
Alptekin Şimşek

28 Ocak 2014 Salı

40 Saniye

 Yazımızın başlığı olan “40 Saniye” konusuna girmeden önce, bazı önemli şahsiyetlerin yakın zaman önce etmiş olduğu birkaç cümleyi şöyle bir hatırlayalım:

-     İddiasını ispatlayamayan... Oraya üç tane nokta koyuyorum...
-     Ben üç nokta için yakasını uygun gördüm. Ama o uygun görüyorsa, oradan alıp başka bir yerine koysun
-    Terbiyesiz!..
-    Doğalgaz anlaşmalarıyla ilgili bilgi notunu kitapçık halinde yarın hepinizin kutularına koyacağız.
-    İsterseniz elinize verelim; arzu ederseniz elinize veririm.
-    Lan, terbiyesiz. Ananı al da git buradan.
-    Niye yok, olur mu öyle şey ya? Şimdi küfür ettireceksiniz bana...
-    Alçak
-    Şerefsiz
-    Müfteri, utanmaz
-    Ar damarı çatlamış
-    Bu laflarım az bile!
-    Cibilliyetsiz

Hafızamızı kısaca tazeledikten sonra, 40 saniye meselesine dönebiliriz. İngiltere'de Keele Üniversitesi'nde bir araştırma yapılmış ve elini buzun içinde tutarken küfredenlerin, küfretmeyenlerden 40 saniye daha fazla ellerini buzun içinde tutabildiği gözlemlenmiş. Araştırma sonucuna göre; acı veren bir olayla karşılaşan kimse, küfrettiği takdirde acısı daha da hafifliyormuş.

Yukarıda aktardığımız küfürleri sarfeden mühim şahsiyetlerin, hangi acılarını hafifletmek için küfürleri sıraladığını bilemiyoruz, ancak canlı ya da cansız her türlü mahluka küfredebilen yurdumuz insanının durumunun ayrıca ele alınması gerekmektedir.

Araştırmaya başkanlık eden Dr. Richard Stephens, kadınların doğum esnasında küfretmelerini, araştırmasını destekleyici bir örnek olarak gösteriyor. Araştırmanın sonuçlarına ve verdiği örneğe itiraz etmek gibi bir niyetim yok, ama millet olarak futbol maçlarında hakemlere, seçim sonrasında sandık sonuçlarına vs küfür etmemizin, acımızın hafifletilmesiyle ne ilgisi var, bunu açığa çıkarmak zorundayız.

Benim geliştirdiğim teoriye göre, Türkler yüzyıllar boyunca o kadar acı çekmiştir ki, artık sadece acı çekerken değil, acının üstüne doğru geldiğini anlayınca da küfretme ihtiyacı duymaktadır. Örneğin, sandıktan çıkan sonucu beğenmeyen bir Türk, makul bir süre sonra, bu sonucun kendisine zam, işsizlik, yaz tatilini rüyasında görmek gibi sonuçlarla döneceğini hisseder ve hissetmeye başladığı andan itibaren dümdüz gitmeye başlar. Bir İngilizin yalnızca acı çekerken küfrediyor olması, onun, aynı acı çukuruna bir daha düşmeyeceğinden emin olmasından ileri gelir. Batı toplumunda, döne döne acı çekmek gibi bir durum söz konusu değildir.

Bir Türk için ise, durum bu kadar basit değildir, 500 yıl önce ataları tarafından çekilmiş bir acıyı bile defalarca çekebilir, çekerken bunun son olmayacağından da emindir.

Benim yaptığım bir araştırmaya göre; bir İngiliz hayatı boyunca ortalama 30 kere küfretmektedir. Bir Türk ise, daha 2 yaşındayken bile küfür sayısını 2000’e tamamlamış durumdadır.

Konuyu toparlayacak olursak, her Türk, hayatının sonuna kadar acılara abone olduğunu bilir. Bu nedenle, bir yandan beşikten mezara kadar ilim tedris ederken, diğer yandan da tepesini attıranların eşik ve beşikleriyle yakın temas kurar. Ortalama bir Türk’ün kurduğu standart cümlenin yapısı şöyledir:

Özne + tümleç + mınakoyim

Çektiğimiz acılar nihayete erene kadar, küfürlerinizi eksik etmeyin değerli okurlar. Bir Kızılderili manitusunun da buyurduğu gibi: Bir küfrün nesi var 70 milyon küfrün sesi var...

A. Şimşek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder