...

...
Alptekin Şimşek

2 Mayıs 2017 Salı

İnternetimizi Kendimiz Kapatamaz mıyız?

Değerli Feysbuklu ve Tivıtırlı kardeşlerim!
Kısa süre önce wikipedia’nın internet sitesi yasaklandı. Daha öncesinde yutup’un, tivıtırın ve çeşitli haber sitelerinin yasaklandığına da şahit olmuştuk. Devlet bir yandan internetimizin vanasını sıkarken, internet sağlayıcı firmalar boş durur mu, onlar da tarifelerini değiştirdiler. Bu tarifelerde ;
akıllı kota,
şuursuz kota,
ver parayı aş kotayı,
çok sade yalın internet,
hepiniz bir anda abanmayın,
paran yoksa bir arkadaşına bak çık,
astarı yüzünden pahalı gibi seçenekler var.
Her bir seçeneğin de kendine has alt dalları bulunuyor. Şu kadar hızla bu kadar gigabyte, şu saatten sonra bu kadar hız, şu saatler arası bu kadar gigabyte… gibi. Görünen o ki, ilgili kamu kurumunun 1 Mayıs’tan sonrası için, belirli saatler arasında kotayı kaldırma hamlesine, internet sağlayıcı firmalar kafamızı karıştırarak cevap veriyor. Önümüzdeki günlerde sokaklarımızı ‘internet tarifesi seçme’ dükkânlarının işgal etmesi kaçınılmaz gibi duruyor.
Devlet ve internet servis sağlayıcıları, modemlerimizden emdiğimiz interneti burnumuzdan getirirken, gariban kulunuz kendisine şu soruyu sormaya başlamıştır:
Her şeyi devletten bekleyeceğime, bilinçli bir şekilde kendi internetimi kendim kısıtlayamaz mıyım, dahası tamamen ortadan kaldıramaz mıyım?
Bu soruya bulduğum ilk cevap ‘aboneliğini iptal et, sen sağ, ben selamet’ cümlesi oldu.
Aboneliği sürdürüp modemi kapatmak da bir çözüm olmakla birlikte, bulunduğumuz tarifeden ‘geri zekâlı yalın internet’ tarifesine geçmeyi de elbet istemeyiz.
Aboneliği iptal ettirmek bir çözüm gibi görünse de, aşağıdaki sorunlarla baş başa kalacağımız çok nettir:
a) İşimizi/mesleğimizi yaparken internet/e-posta vb kullanmak zorundaysak aboneliğimizi iptal ettirmenin faydadan çok zararı var. 
b) İnterneti film ve dizi izlemek için kullanıyorsak, aboneliğimizi iptal ettirdiğimizde film ve dizi izleme işini başka şekilde çözmemiz gerekecektir. Bu ise, internet faturamızdaki rakamdan daha yüksek rakamlar ödememize sebep olabilir. Şüphesiz, bu hesabı internet servis sağlayıcılar da yapıyor sevgili internetseverler.
c) Bir diğer sorunsal da, ne yiyip, ne içtiğimizi internet olmadan kime gösterebileceğiz? Sonu ‘keyfi’, ‘selfisi’ ile biten cümlelerimizi betimleyen fotoğraflarımızı A4 kağıda bastırıp, mahallemizdeki avm’nin camına mı yapıştıracağız?
ç) Hiçbir komşumuz ve dostumuz, bizi gördüğünde ‘like’lamaz. Beğenilme ve şımartılma ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız, bu da ayrı bir sorundur.
Listeyi böyle uzatabiliriz, ama gerek yok, şu kadarı bile abonelik iptalinin vahim sonuçlarını bize göstermektedir.
Abonelik iptal ettirmemekle birlikte, daha önce ortak danaya girdiğimiz yakınlarımızla ortak internete girilebilir.
Kamuya açık alanlardaki şifresiz internet hizmetlerinden yararlanılabilir.
Özellikle toplu ulaşım araçlarında, akıllı telefonlarıyla internete bağlanan vatandaşlarımıza yanaşılarak ‘birader, 2 dakikalığına feysbukuma bakıp çıkabilir miyim?’ ricasında bulunarak, otlakçı internet tarifesine geçebiliriz.

Bu ve benzer seçeneklerin olumlu ve olumsuz yanları var. Hiçbiri, faturasını kendimizin ödediği, kotasını kendimizin doldurduğu internet gibi olmaz.
Aklımıza gelen başka bir seçenek de, işletim sistemlerimizde bulunan ‘hosts’ dosyasına müdahale ederek, dilediğimiz internet sitesini yasaklamak ve dilediğimiz zaman da yasağı kaldırmaktır. Bu makul bir seçenek gibi durmaktadır. En azından, ‘devlet gibi insanım, istediğim zaman yasaklıyorum, istediğim zaman yasağı kaldırıyorum’ duygusunu bize yaşatır.
Demek ki, yeni internet tarifemizi bulmuş oluyoruz: Yarım Akıllı Kotasız Özgürlükçü Yasaklamalı İnternet Tarifesi!..


A.Şimşek/ 2.5.2017/ İstanbul

15 Nisan 2017 Cumartesi

Split

M. Night Shyamalan ustanın 2016 vizyon tarihli Split filmine dair birkaç kelam edelim.
Filmle ilgili olarak, olumlu ya da olumsuz yeteri kadar eleştiri yapılmıştır sanırım. Ben de film üzerine yazacağım, ancak eleştiri mahiyetinde değil mizahsal mahiyette olacak. Başlamadan önce, yukarıda zikrettiğim kelam, mahiyet, zikr gibi sözcükler için özür diliyorum. Lakin, önümüz Osmanlı Cumhuriyeti ve yeni rejimde fazla sıkıntı yaşamamak ve gelecek nesillerin daha kolay anlayabilmesi için zaman zaman böyle sözcükler kullanmakta beis görmüyorum.

Filmin başrolünde Kevin isimli kötü kahramanımız var. Buna karşın, ismi Abdullah / Dennis / Patricia / Cin Ali / Hedwig / The Beast / Recep / Barry / Orwell / Jade de olabilir. Çünkü, Kevin isimli kötücül kahramanımızın çoklu kişilik bozukluğu hastalığı var. Öyle böyle değil, tek bünyede 23 kişilik barındırıyor. Her birinin fiziksel ve ruhsal özellikleri dahi farklı. Örneğin, Recep kişiliği başkanlık sisteminden yanayken, Abdullah kişiliği buna şiddetle karşıdır. Patricia kadın haklarından yana bir tutum alırken, Dennis daha ziyade kadınların çıplak görünmesiyle ilgilidir.
Bünyesindeki 23 kişiliği yönetmek hayli zor olduğundan, yaşlıca bir hanım doktor tarafından tedavisi sürdürülen Kevin kardeşimiz, gündüz gözüyle 3 genç kızı kaçırır ve çalıştığı yerin bodrum katındaki odalara hapseder.
Kızların hapislik hayatı devam ederken, Kevin, terapilere gitmekten de geri kalmamaktadır.
Tabip Hanım, Kevin’in tutarsız davranışları nedeniyle hafiften kıllanmaya başlar. Çünkü, yaptıkları anlaşmaya göre 23 kişilik üzerinden tedavi vermektedir, ancak vaziyet, 24’üncü bir kişiliğin varlığını işaret etmektedir. Amerikan Tabipler Odası’nın Asgari Ücret Tarifesi’ne göre, 23 kişiliğe kadar saati 100 dolar olan tedavi ücreti, 24’ten itibaren saati 250 dolara yükselmektedir. Tabip Hanım, SGK’nin GSS borçlularını sıkı takibe alması gibi, Kevin’i yakın takibe almıştır.
Kızlar hapislikten kurtulabilmek için çırpına dursun, Kevin ve saz heyeti 24’üncü kişiliğin oluşumu noktasında sancı çekmektedir. 24’üncü kişilik acaba önceki 23 kişiliğin demokratik varlıklarına son mu verecektir, yoksa hepsini tek bünye / tek kişilik olarak toparlayabilecek midir? Bir olasılık da federasyon sistemine geçip, her bir kişiliğe makul ölçüde serbestlik tanınması olabilir miydi?
24’üncü kişiliğin beklenmeyen bir zamanda gayet kaslı bir şekilde ortaya çıkması, diğer 23 kişiliği yeterli miktarda korkutsa da, sonradan anlaşılacaktır ki 24’üncü ulu kişilik, kainatın bütün olumlu niteliklerini bünyesinde toplamış ve nefretini de sadece ‘hayatında acı çekmemiş’ insanlara yöneltmiştir. Acıyla yoğrulmuş küçük Emrah tadındaki 23 kişiliğin korkması için bir sebep kalmamıştır. Yalnızca bu ulu ve kaslı kişiliğin izin verdiği zamanlarda ortaya çıkabilmeleri dışında çekinecek bir husus kalmamıştır. Varsındı demokratik bir bünye olmasındı, yaşayacaklardı ya!..
Her ne kadar filmi irdelemeye devam etmek istesem de, müstakbel sinema seyircisinin filmin sonunu öğrenme riskine karşı, burada noktayı koyuyorum. İzleyin bakalım, tek bünye / tek kişilik mi kazanacak, yoksa hiç ummadığınız başka vakalarla mı karşılaşacaksınız?
A.Şimşek /15.4.2017 / İstanbul


11 Mart 2017 Cumartesi

Aşkobüs




















Tıklım tıkış metrobüsler; yerin metrelerce altındaki metrolar, tüneller; yolcuların kapılardan salkım salkım sarktığı minibüsler; en hafif lodosta sefere çıkamayan vapurlar; eşek yükü para verilerek geçilebilen köprüler ve yollar; arttıkça artan akaryakıt fiyatları… İşte, bunların hepsi sevdaya dahil ey saygı değer Feysbuklular, İnstagramlılar, Twitterlılar…
Çünkü, durum böyle olmasa, aşkın son kırıntıları da kalmazdı günümüzde.
10 dakika sonra kavuşacağını bildiği sevdiceğine, aşkitosuna aşık olur mu hiç insan?
Varıp varamayacağın, görüp göremeyeceğin belli olmayacak; kılcal damarlarına kadar tedirginliği hissedeceksin ki, aşkın filizlenecek, çiçek açacak ve sen o çiçekleri yolmak için belli belirsiz bir umudu yüreğinde yaşayacaksın.
Mecnun Leyla’sına kavuşabilseydi aşk olmazdı; metrobüs saatinde kalksa ve yollar boş olsa sen de aşık olmazdın. En şiddetli lodosta bile yola koyulabilseydi vapurlar ve deniz otobüsleri, aşık olabilir miydin sen hiç? Benzinin litresi 50 Kuruş olsa, 1, 2, 3 ve müstakbel 4. Köprü her daim boş olsa, 5 dakikada sevdiceğine varabilsen aşkın kenarından geçebilir miydin acaba?
Demek ki, toplu, yarı toplu ve topsuz ulaşımın eziyetli olmasının bir sebebi var. O sebep de, siz aşk tiryakilerinin aşkını diri tutmaktır, ey aşk yolunda her daim 50 liralık benzinle seyredenler.
Tüm bunlardan çıkaracağımız sonuç elbette şudur: Hükümetler ulaşım ücretlerine, akaryakıta sürekli zam yapıyorsa, ulaşım sistemi ulaşmamak üzerine kurulmuşsa, bu tamamen aşk içindir, aşkımız içindir ve dahi aşkitolarımız içindir. Halk otobüslerine, hafriyat kamyonlarına kaldırımlara çıkma izni verildiyse bu da senin Leyla (Mecnun), Şirin (Ferhat) ve Aslı (Kerem) olma ihtimalin içindir. Aşk dediğin bol maceralı, enteresan mecralı bir yoldur aziz Linkedinliler… Hükümetlerimiz de, aşık olabilmeniz, aşkınızdan yollara düşebilmeniz ve düştüğünüz yollarla hiçbir yere varamamanız için canla başla çalışmaktadır.
Şimdi ben bunları niye diyorum? Çünkü önümüzde Başkanlık sistemi oylaması var. Yol yakınken (lakin üzerinde gidilemiyorken) eğri büğrü oturup doğru karar vermenizi istiyorum.
Başkanlık Sistemi, araç sayısının azalıp yolcu sayısının arttığı, köprü ve yol geçiş ücretlerinin bulutlara yükseldiği, toplu taşıma araçlarının karınca yuvalarına döndüğü, aşkımız ve aşkitolarımız için en ideal koşulları sunmaktadır. Başkanın bir kelamıyla tüm hava, deniz ve kara trafiği durdurulabilmekte, benzin fiyatları pırlanta fiyatlarına paralel hale getirilmektedir.
Nihayetinde, anayasa değişikliğine evet, demek, aşka evet demektir, aşka davetiye çıkarmaktır, aşkını doya doya yaşamak ve aşkabilitenizin uluslar arası standartlara kavuşması demektir. Bakın Dünya ülkelerine, aşık sayısının en çok olduğu memleketlerde kimse bir yerden bir yere gidememektedir. Benden söylemesi, karar sizindir.
Not: Bazı yollar boş olduğu için, gideceği yere 5 dakikada varan ve aşkı tadamayan vatandaşlarımız olduğu söylenmektedir ki, Başkanlık sisteminde bahsedilen yolların 1200 km’ye kadar uzatılması imkanı bulunmaktadır…
A. Şimşek / 11.3.2017 / İstanbul



2 Mart 2017 Perşembe

9.5 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname


I- Referandum neticesinde Başkanlık sistemine geçilmesi durumunda; yasama, yargı ve yürütme yetkilerine ek olarak, aşağıdaki yetkilerin de Başkana verilmesine karar verilmiştir:

1- Dahiliye, üroloji ve cildiye polikliniklerinde muayene etme yetkisi
2- Apandisit, beyin ve karaciğer nakli ameliyatlarını yapabilme yetkisi
3- 999 belgeye kadar, noter hükmünde belge tasdik etme yetkisi
4- İstediği yerde tezgâh açıp tespih ve gül suyu satma yetkisi
5- İstediği garnizona gidip askerden içtima alma yetkisi
6- İstediği şehir ve ilçede aile hekimliği yapma yetkisi
7- Marketlerin manav, kasap ve temizlik malzemeleri reyonlarında 99 ürüne kadar %99'a varan indirimler yapabilme yetkisi
8- Yurt içinde çekilen her selfi eden %15 oranında vergi tahsil edebilme yetkisi
9- İstediği şirket veya holdingin muhasebe defterlerini tutma yetkisi
10- İstediği okuldan, İstediği derecede diploma alma yetkisi
11- İzinli olduğu günlerde Genelkurmay Başkanı, Başbakan, Vali, Kaymakam ve Muhtarların yerine geçerek belge tanzim etme, emir verme yetkisi
12- İstediği futbol takımında forvet oynama ve penaltıları atma yetkisi
13- İstediği dizide başrol oynama yetkisi
14- İstediği internetin vanasını, sevmediği futbol takımının sahasını kapatma yetkisi
15- İstiklâl Caddesi'nde tek başına volta atma yetkisi
16- İstediği ilkokulda, İstediği zamanda, İstediği alfabeyle muallimlik yapma yetkisi
17- İstediği evlilik programında, İstediği çifti baş göz etme yetkisi
18- Ne kadar isterse o kadar köprü ve tünel yaptırma yetkisi
19- Orman, bağ bahçe kıyımı yapılan arazilere istediği kadar nefret tohumu ekme yetkisi
20- Ne amaçla söylenmiş veya yapılmış olursa olsun, tüm söz ve eylemler hakkında, istediği kanun maddesinden ceza davası açtırabilme yetkisi.
II- Kararnamede öngörülmemiş tüm konularda da Başkan yetkilidir.

III- İşbu kararnamenin hiçbir maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif edilemez, ilaveten, değiştirilmesi düşünülemez, rüyalarda görülemez.

IV- İşbu kararname cümlenin sonuna (.) işaretini koyar koymaz yürürlüğe girer ve İzmir dahil tüm vilayetlerimizde geçerlidir.

A.Şimşek / 2.3.2017 / İstanbul