...

...
Alptekin Şimşek

31 Mart 2014 Pazartesi

Gündeme Dair...

1979'da Ayetullah devrimi olduğunda, ABD Büyükelçiliğini basıp, bulduğu belgeleri yayınladı. Orada ABD'nin Kürt Haritası/Planı vardı. Y. Küçük yönetimindeki dergilerde bu plan yayınlandı, herkesin haberi oldu. O zamandan beri sorun, Ortadoğu Sorunu ve bizim açımızdan da Kürt Sorunu'dur. ABD-AB-İsrail Şeytan Üçgeni, bu sorunu, kendi çıkarlarına göre çözecek herkesi başbakanlık koltuğuna oturtur (misalen Tayyip), uymayanı indirir (misalen Ecevit).

 Bu yüzden ülke yönetimine adaymış gibi yapan CHP ve MHP'nin Kürt Sorunu ile ilgili bir strateji kurması gereklidir. Aksi takdirde, bu işin tüccarları bu işten ekmek yemeye ve oy almaya devam edecekler...

Şartlar, partilere, önce kendi devrimlerini yapmayı zorluyor...


A. Şimşek /31.3.2014 / İstanbul /

30 Mart 2014 Pazar

Umudu Kesme Yurdundan

Nasıl başlarsa fırtına
Öyle diner birdenbire
Bir ışık parlar yeniden
Karanlıklar arasından
Umudu kesme yurdundan

Şah damarı vurulsa da 
Dört bir yandan sarılsa da
Işık yener karanlığı
Bak çocukların gözlerine
Umudu kesme yurdundan

Kara kışın buzu bile
Sürmedi sonsuza kadar
Bahara döndü sonunda
Filiz sürdü kar altından
Umudu kesme yurdundan

Zülfü Livaneli

29 Mart 2014 Cumartesi

Gündeme Dair...

12 Eylül 1980 darbesinden bu yana ABD ve İsrail adına birileri bu ülkenin siyasetini dizayn etti durdu. 80'lerin sonu 90'ların başında bu oyun bozulur gibi olurken, ülkeyi kan gölüne çevirdiler. 

Yıllar sonra yeniden oyun bozuluyor, kışkırtmalar, provokasyonlar geri tepiyor. Sağcısı, solcusu, ülkesi için eski kırgınlıklarını, üzüntülerini unutuyor. 

Millet nasıl bir gelecekle tehdit edildiğinin farkında; olmayanlar da yakında olacaklar...

A. Şimşek /29.3.2014/ İstanbul/ Yerel seçime saatler kala...

27 Mart 2014 Perşembe

Mavi


Maviyi soruyordun,gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
Bir renk değildir mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki
Denecektir ki bir süre
Ve denecektir
Bir akşam üstünü düşünmek bir akşam üstünü düşünmekten
Başka nedir ki


Edip Cansever /Mavi





17 Mart 2014 Pazartesi

Demişler ki...

Yeni- Eski
1. Dünyanın herhangi bir yerinde piyasa serbest değildir.
2. Kapitalizmde esas olan, emeğin sömürülmesidir.
3. Batı'da eşitlik yoktur.
4. Türkiye'de 'yeni' olduğu iddiasındaki her şey eski'dir.
5. Globalleşme istikrarsızlık yaratıyor.
6. Türkiye, globalleşme sürecinde istikrarsızlaşma eğiliminde olacaktır.
7. Türkler yeni'ye pek meraklıdırlar, bu, türklerin düştüğü bir tuzaktır.

Kurgu
1. Kapitalist gelişme farklı toplumları aynılaştırdı.
2. İktisadi gelişme insan özgürlüğünü kısıtladı.
3. Kapitalist burjuva medeniyeti, bir şirket medeniyetidir, kapitalist toplumda kutsal olan herhangi bir şey olamaz.
4. Kapitalizm, insan yaşamına yönelik en büyük tehdittir.
5. Tüketim ile mutluluk arasında aynı yönlü olduğu varsayılan ilişki batılı bir kurgudur, türkler, tükettikleri kadar mutlu olan bir millet değildir, görülen budur.
6. Kapitalizm toplumsal kurguyu tahrip ediyor, güvensizlik ortaya çıkıyor.
7. Türkler, değişime kolay uyum sağladılar, bu iyi değil.

Düş
Piyasa hayal ile irtibatlı çalışır. Bir insanın hayali ya da başka insanların hayaline dair beklenti. Belirsizlik, kapitalizmin yapısal dengesizliğini yaratır. Kapitalizm sürekli kriz durumu ile ayakta kalır. Kapitalizmde normal bir durum yoktur, olmaz. İnsan ihtiyaçlarını karşılamak için gereğinden fazla üretir kapitalizm, yeni ihtiyaçlar uydurur, yeni biçimler, araçlar yaratır, yeni tehlikeler ortaya çıkartır, yeni savunma sistemleri geliştirir, servet arttıkça yeni servet üretmek ihtiyacı artar. Kapitalizm, insanlık için herhangi bir program, öneri, ilke, değer yaratmaz. Kriz, kapitalist sistemin doğasından kaynaklanır, bir kaza, bir yanlış hesap sonucunda ortaya çıkan birşey değildir. Zorlanmadan: Batı kriz üretir.
 
Kapitalizm bir dünya sistemi.
 
Amerikalılar, Amerikan iktisatçıları herşeyi biliyor.
 
Türk'ün iktisadı Amerikan'dır. Düş, bağımsızlık.
 
Yanlış avlanma sonucu gölde balık bittiğinde köylü, devletten çözüm bekler. Kapitalizm Türkler için ters. Türkler 1950'den beri kapitalizme en yakın partiyi sevdi. Tek partiyi.
 
"Hikayeler çok değerli, vazgeçilmez şeylerdir. Herkesin kendi tarihi, kendi anlatısı olması gerekir. Kendinize ilişkin hayali bir biçime sahip olmadıkça kim olduğunuzu bilemezsiniz. Onsuz yoksunuz neredeyse."


Rüşdü Paşa / zamane filozofu


14 Mart 2014 Cuma

Tatlı Sözlük (15)

Pi Sayısı :
Matematiğin sihirli sayısı, olmazsa olmazı, herhangi bir dairenin çevresinin uzunluğunun, dairenin çapına bölünmesiyle bulunan "pi" sayısını ifade eden 3,14'ten esinlenilerek 14 Mart, 1988'den bu yana "Dünya Pi Günü" olarak kutlanıyor.


Kısaca 3,14 olarak bilinen, ancak irrasyonel bir sayı olduğu için virgülden sonra sonsuza dek devam eden "pi" sayısının, ilk hangi medeniyet tarafından bulunduğu bilinemiyor.
Araştırmalar Sümerler'in, Babiller'in, Eski Mısırlılar'ın ve İbraniler'in de "pi" sayını kullandığını ortaya koyuyor. "Pi" sayısına ismini ise çok eski dönemlerde de kullanılmış olmasına karşın, asırlar sonra Yunanlılar veriyor. İsmini Yunan alfabesindeki "?" harfinin okunuşundan alan, değiştirilemez sabit bir oran olan "pi" sayısı, "Arşimet sabiti" ve "Ludolph sayısı" olarak da ifade ediliyor.

Daireler, yaylar, pendulumlar gibi bazı matematik işlemlerinde kullanılan, çözümü kesinliğe ulaştıran, kolaylaştıran ve zamandan tasarruf sağlayan mükemmel bir sayı olan "pi"ye özel kabul edilen 14 Mart, ilk olarak fizikçi Larry Shaw tarafından 1988'de San Francisco Exploratorium'da kutlandı.
O günden sonra "Dünya Pi Günü" olarak kutlanan 14 Mart'ta okullarda, üniversitelerde, bilim çevrelerinde çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
"Bay Beyin" olarak tanınan Daniel Tammet, 2004 yılının "pi" gününde, sayının virgülden sonraki 22,514 basamağını ezberden okuyarak, önemli bir rekora imza attı.
Amerika, 12 Mart 2009'da "pi" gününü "Ulusal Pi Günü" ilan etti.

Gerçek değeri "3,141592653589793238462643383..." şeklinde devam eden "pi" sayısına özel gün, Türkiye'de de ilk kez 2007'de kutlanmaya başlandı. Gün kapsamında geometri ve matematik yarışmaları düzenleniyor, tişörtler basılıyor ve logo hazırlama, pi sayısını ezberleme gibi özel yarışmalar gerçekleştiriliyor.
Virgülden sonra sahip olduğu sonsuz sayıda rakamın periyodik olarak birbirini tekrar etmediği pi sayısı, "sonsuzluk" ve "rutin olmayan"ı işaret ettiği için, büyük anlam taşıyor. "Pi" sayısı matematiksel açıdan çok az gizem içerse de, popüler kültürde önemli bir yere sahip. Matematikle uzaktan yakından ilgisi olmasa dahi, gizemli ''pi'' sayısı herkes tarafından biliniyor.


"Pi" sayısının sonu nerede
Fransız bilgisayar mühendisi Fabrice Bellard, 2010 yılında, kişisel bilgisayarını kullanarak "pi" sayısının 2,7 trilyon haneli hesaplamasını yaparak, 2,6 trilyon hanesini bulan Japonya'nın Tsukuba Üniversitesi'nden Daisuke Takahashi'nin rekorunu kırdı.
Günümüzde "pi" sayısının virgülden sonraki en fazla basamağını hesaplayabilmek üzere birtakım yarışmalar da yapılıyor.

"Pi"ye özel çalışmalar
Matematiğin sihirli sayısı "pi" üzerinde pek çok bilim insanı çalışma yaptı.
Kaynaklar "pi" sayısı için, ilk gerçek değerin, Arşimet (MÖ 287-212) tarafından kullanıldığını belirtiyor. Arşimet'in, "pi" sayısının değerini hesaplamak için sunduğu yöntemle 3,142 ve 3,1408 sayısına ulaşıldı.
İranlı matematikçi Gıyaseddin Cemşid, (1380-1437) Arşimet'in önerdiği polinomlar yöntemini kullanarak, sayının virgülden sonraki 14 basamağını doğru olarak bulmayı başardı.
Alman matematikçi ve astronom Valentinus Otho (1550-1653), 1573'te sayının virgülden sonraki 15 basamağının (3,141592920353982) olduğunu buldu.

Alman matematikçi Ludolph van Ceulen (1540-1610), 1596'da sayının virgülden sonraki 20 hanesini bularak, kitap olarak yayınladı. Kısa bir süre sonra virgülden sonraki 35 hanesini bulmayı başardı. Bu başarısı, Avrupa ülkelerinde büyük ilgi gördü. Hatta Avrupa'da pi sayısı "Ludolph sabiti" ya da "Arşimet sabiti" olarak da biliniyor.
İsviçreli matematikçi Leonhard Euler (1707-1783), 1737'de yayınladığı kitabında, "pi" sayısını ifade etmek için Yunan alfabesinin 16. harfi olan (?) sembolünü kullandı. Daha önceki matematikçiler de bu sembolü kullanıyordu. Fakat Leonhard Euler'den sonra tüm matematikçiler bu sembolü benimsedi.

Alman matematikçi, fizikçi ve gökbilimci Johann Heinrich Lambert (1728-1777), 1761'de "pi" sayısının irrasyonel bir sayı olduğu ve sonsuza dek sürüp gittiğini buldu. Böylelikle diğer matematikçilerin sayının sonunu bulma umutları suya düştü.
Alman matematikçi Ferdinand von Lindemann (1852-1839), 1881'de sayının aşkın bir sayı olduğunu kanıtladı.

Cumhuriyet/14.3.2014

10 Mart 2014 Pazartesi

Gündeme Dair...

Unthinkable (2010) ve Big Bad Wolves (2013); ilki ABD ikincisi İsrail yapımı filmler.
İkisi de, suçluya işkence yapmayı meşrulaştırma amacına hizmet ediyor. Heyecan, gerilim sosuna bandırılmış iki adet işkence övgüsü...

Formül basit, izleyiciye iki seçenek sunarsınız

1- İşkence yapmazsak onbinlerce kişi ölecek/ çocuklara tecavüz edilip öldürülecekler / vs.

2- İşkence yaparsak, bu olayları engelleyebiliriz.

Sizin taraf tutmanızı sağladıktan sonra, gerisi kolay zaten...


*****

Gayrimüslüm vatandaşlarımız, nedendir bilinmez hükümete gelir gelmez AKP'ye aşık oldular. Bu yüzdendir ki, Hrant Dink, Rahip ve Misyoner cinayetlerinin Ergenekon'a yamanmasına razı oldular. AKP'nin arayıp da bulamadığı desteği verdiler. Oysa AKP, bu üç planlı cinayeti aydınlatmak yerine örtbas etmeyi tercih etti. Sorumlularını yargı önüne çıkarmadı, aksine terfi ettirdi.

Zamansal olarak 12 yıl, ancak niteliksel olarak 50 yıl kaybetti bu ülke... Tahribatın onarılması zaman alacak...


A. Şimşek 10.3.2014 / İstanbul

8 Mart 2014 Cumartesi

Dünya Bölücülük Günü: 8 Mart !

Cumhuriyetin ilan tarihi olan 1923 yılından beri her daim bölücülük tehlikesiyle burun buruna yaşayan bir ülkeyiz. Memleket olarak; her 3 yılda bir deprem ve her 1 yılda 1 de bölücülük sıkıntısı yaşarız. En önemli bölenlerimiz bildiğimiz üzere Kürtler ve Solculardır. Geri kalanlar ise, bölmeyi değil, daha çok bütün halinde yutmayı tercih ediyorlar.
Bölücülük konusunda hassas bir milletin bireyi olarak, yeteri kadar bölücü unsur tespiti yapamadığımız kanaatindeyim. Bence, memleketimizin bir deprem resmi tespitinden önce, bölücük unsurları envanterine ihtiyacı vardır.
İzniniz olursa ben bir başlangıç yapmak isterim. Aslında, Kadıköy-Bostancı dolmuşuna binmeseydim, ben de şimdi bahsedeceğim bölücülük unsurundan haberdar olmayacaktım. Oturduğum koltuktaki konuşmaları aktardığımda eminim bana hak vereceksiniz. Şöyle ki:

Şofer: "Dünya Kadınlar Günü" nüz kutlu olsun bacılar!..
1. Bayan: Ay sağol kardiş. Allah, senin de fren takımlarına zarar vermesin.
2. Bayan: Bir dakika... Bir kere bugün Dünya Kadınlar Günü değil, Dünya Emekçi Kadınlar Günü' dür. Rica ederim, yalan-yanlış kutlamalarda bulunmayınız.


Şofer: Niye ki abla, ikisi de aynı şey değil mi yani?
2. Bayan: Hiç aynı şey olur mu şoför arkadaş?.. Sen ki, sabahtan akşama kadar direksiyon salayan emekçi bir kardeşimizsin.


Şofer: İyi dedin be abla, zaten bu dolmuş da benim değil, üç-otuz paraya aylıklan çalışıyom.
1. Bayan: Ne konuşuyorsunuz siz öyle efem, emekçi-memekçi. 40 yıllık Şadi, olur mi yani?.. Cümle alem bilir ki, bugün "Dünya Kadınlar Günü" dür. Reca ederim, arkadaş-kardeş deyip de, şoför beyin kafasını bulandırmayın.

Şofer: Afedersiniz bağyan, ben sizi kızdırmak için şeytmedimdi. Yani, abla baya doğru konuştu, bana mantıklı geldi esasen.
1. Bayan: Sizde kabahat yok şoför bey, bunlar hep böyledir; 'mantık' kisvesi altına saklanarak siz saf vatandaşlarımızın aklını çelmeye çalışırlar. Bölücü kadın ne olacak!..
2. Bayan: Orada bir dakika dur bakalım!

Şofer: Peki ablacım hemen, ama Bostancı' ya gidiyordunuz sanki...
2. Bayan: Sana demedim emekçi arkadaş. Yanımdaki bilinçsiz zümreye sesleniyorum. Ettiği laflara bak, mantık bilmem ne kisvesi altında bölücülük yapıyormuşum. Kadının dünyadan haberi yok. Bu günü kutlamak için ne çileler çekildiğini bir bilse...
1. Bayan: Hah hah haayt. Ne çileler çekmişsiniz efendim. Ben ki, her gün muntazaman KanalT ve HoşTV'den haberleri takip ederim; hiç böyle çile- mile işitmedim. Siz hiç haber filan dinlemiyorsunuz belli.
2. Bayan: Belliymiş... Siz zaten bu haberleri bunlardan dinleye dinleye cahil kalmışsınız.
1. Bayan: Müsait bir yerde durur musunuz şoför bey, sabah sabah hiç çekemiycem böyle bölücü bölücü konuşmaları...

Şofer: Niye abla, ne güzel tatlı tatlı sohbet ediyorduk...
1. Bayan: Al işte, bölmüş bile adamcağızı... İmdaaat inecek var...

İşte gördünüz değerli okurlar... Benden söylemesi; kadınlar ve şoferler bölünüyor!..
Kadınların yukarıda arzetmeye çalışılan
"şey" gününü kutlayan

Alptekin Şimşek

2 Mart 2014 Pazar

Sürüler Dünyasında Demokrasi

Bu düzen, sürüler üzerine kuruludur.

Eylülist darbeden sonra Türkiye'nin sürekli kampanyalarla yönetilmesi bir tesadüf sayılmamalıdır. Rejim, kendisini ancak, kampanyalarla sürdürebiliyor; bir halterci küçük Naim'in gelişi bir Bulgaristan'dan küçük kız Aysel'in çıkışı, bir takımın Avrupa'ya gidişi, bir savaş herşey ama herşey Türkiye'de bir kampanya konusu oluyor ve her kampanya sonunda milyonlarca sürü sokakları dolduruyor. Bu kampanyalar, çobanların, "ho ho" işaretleridir; insanlar, tıpkı sürüler gibi birinden diğerine nedeni ve mantığı unutulan kampanyalarla harekete getiriliyorlar. insanlar, sürüler örneği, bir kampanya bitince diğerini bekler oluyorlar.

Basın, Türkiye'de televizyondan çok daha fazla insanları sürüleştirmenin aracıdır.

Basın, insanlarını sürüleştirirken kendisi sürüleşiyor. Parantezi kapatıyorum; sürü olmak, kimliğini yitirmek ve kültürsüz olmak anlamına geliyor. Dolayısıyla bu düzen, kişiliksizliği, kültürsüzlüğü, zorunlu olarak yaymak zorunda kalıyor; eylülist darbe ile Türkiye'ye kakılan rejim, kültürün ve kimliğin düşmanı olarak ortaya çıkıyor.

Kişiliğe, kimliğe ve kültüre inmesi açısından darbe süreklidir. Dünyanın her yanında kişiliksizleştirme, kimliksizleştirme ve kültürsüzleştirme mekanizmaları işliyor; dünyanın her yerinde insanlar, kendi dilleriyle Amerikanca konuşuyorlar. Hepsi Amerikanca, "Aman Tanrım" diyorlar "Korkarım" diyorlar, "Üzgünüm" diyorlar, "Ciddi misin" diye soruyorlar; hepsi bir Amerikan kalıbından çıkmış bilyalara benzeşiyorlar. Hepsi co-ca-cola açıp, Mac Donalds yiyorlar; bunlar sürüdürler.

Bu düzende insan, tıpkı Ortaçağ'dan çıkarken olduğu gibi, kimliğini aramak zorundadır. Bu düzende insan olmak, kimliğini aramak sorunuyla özdeşleşmektedir; bu düzende insan olmak, kültürünü bulup geliştirmek anlamına geliyor. Çünkü, kültür, yaşamın grameri türündendir; gramersiz yaşamayı anlayamıyorum.

Böyle düşündüğüm için, "Kürtler Üzerine Tezler" çalışmamı geliştirirken, Kürtleri kimliklerini arayan insanlar olarak tanımladım; baskı altında oldukları için kimliklerini en çok Kürtlerin aramalarını doğal karşılamak gerektiğini düşünüyorum. Tarihsel nedenler kadar, düzenin sürüleştirme sürecine tepkiyi de yaşıyorlar.

Bir paradoksu yaşadığımızı bilmemiz gerekiyor; insanoğlu, hep kimlik peşindedir. Sosyalizm, insanoğlunun erişebileceği en yüce kimliktir; fakat bu son zamanlarda, üstelik ilk kurucularının eliyle, kurulmuş olanlar çökertiliyor. Kurulu sosyalizmin çöküşü, insanlığın bir kimliğinden kuşkuya düşmesini anlatıyor. Diğer yandan tekelsi düzen artık kimlikleri buldozer türünden ezmeyi, egemenliğinin tek mekanizması haline getirmek zorunluğunu duyuyor.

Bütün bunlar içinde insanoğlu kimlik arayışını azaltmıyor ve arttırıyor; ulusçuluğun ve dinciliğin yeniden canlanması, ancak, kimliğe karşı bu saldırı üzerine, insanlığın bitmez tükenmez arayışının bu kanalları bulması olarak açıklanabiliyor.

Yalçın Küçük – Emperyalist Türkiye – Başak Yayınları, 1992

Pazar


Ah benim sensiz geçen pazar günlerim 
Ömrümde altını çizdiğim, öksüzlüğüm
Sesimin bir kol gibi dibinden kesilmesi 
Gövdesinde suyu çekilmiş ağaç gibi duruşum. 
Gülüşüm, dalıp giden bakışım, sensiz akşam edişim
...
İnan, böyle başlayıp
Böyle biten bir gün yaratılmadı 
Eziyet olsun diye bana
Fazladan üflemişler Pazarı yerin ruhuna…

Fadıl Öztürk

Demişler ki...

“...Bugün artık, ‘enflasyon’ türünden, bu tekeller düzeninin halkımızın iliğini kemiğini emmesinin doğrudan sonucu olan bir olguyu, ülkemizde, akıl yoluyla kavramak ve tartışmak mümkün değildir; çünkü artık sadece ‘enflasyon canavarı’ var. 
Bugün, yollarımızın mezbahaya çevrilmesinde, demiryolculuğu körelten Amerikancı politikaların, her televizyon sahibine küçük bir otomobil fabrikası açma izni veren parsellenmiş devletin, zenginlerden vergi alarak yol yapma politikasını terk etmenin, rüşvetçi polisin, bu düzenin hiç rolü yoktur; çünkü artık sadece ‘trafik canavarı’ var. İşin daha acı yanı, artık insanlarımızın çok büyük bir çoğunluğu bir hamamböceği haliyle, buradaki pisliği görmüyor ve belki de benimsiyor; sosyal olgular hem canavar-hayvan haline getiriliyorlar ve hem de, (…) bazı haklarla donatılıyorlar. 
Örnek olsun, trafik canavarının tatil ve bayram hakkı vardır; bunun için, pek çok zaman, ‘trafik canavarı tatil yapmadı’ türünden haberler veriliyor. Halkımız, tatil hakkı elinden alınan canavara acımaya hazırlanıyor. (…) Aynı ilkellerde olduğu gibi, fetişlere ruh ve can veriliyor ve bazen de çok korkuyorlar. 
Şimdilerdeki en büyük fetişleri ‘endeks’ adında birisidir; bu endeks, Disney akıllıların bilemedikleri her şeyi biliyor ve buna göre tepki gösterebiliyor. Bazen sakin sakin gidiyor, önüne bir engel çıkıyor, inceden inceye kıvrılıyor, fakat, (…) bir ters söz üzerine, ben anlayamıyorum, endeks çok kızıyor ve birdenbire düşüyor; işte o zaman müthiş ürküyor ve paniğe kapılıyorlar, bütün falcılar çağrılıyor ve ‘sen bilirsin, endekse ne yaptılar’ diye sorular soruluyor. (…)

Ey Solcu,

‘Trafik Canavarı’ ya da ‘Enflasyon Canavarı’, emekçi halkımızın sırtındaki sülük oligarkları kamufle etmek için, tekellerin tellaklarının buldukları sözlerdir. Her gün bir endeks örneği kıvrılan, bunların yalanlarıdır.

Ey Solcu, toplumsal ve sınıfsal olayları, hayvanlarla açıklayanların kendileri hayvanlardır. Üstelik hayvanların en iğrenci, hamamböcekleridirler.

Ey Solcu, solculuk akıl ve sevgi düzlemlerini birlikte yükseltmektir.”

Yalçın Küçük - 1998 / Hep İleri

Gündeme Dair...

Türkiye'de her türlü değişim (politik, kültürel, ahlakî vs) çok hızlı yaşanıyor.
Bu değişiklikler inanılmaz hızda ve hemen hemen büyük bir kitlesellikle yaşandığı için; yozlaşma da, soysuzluk da aynı hız ve kitlesellikte yaşandığı için; ortaya çıkan sonuç kimseyi rahatsız etmiyor. AKP tabanının inatla ve ısrarla AKP'ye söz söyletmemesinin nedeni budur. Herkes aynı anda ve hızda değişmişse, kimse değiştiğini anlamaz. Aynı hızda ve yan yana giden iki otobüsün yolcularının, otobüsün gitmediğini sanmaları gibi...

Bir örnekle bitirelim:

20 yıl önce bir başbakan şöyle bağırıyordu: "Bir tek çakıl taşı bile verdirmem."
Şimdi ise şöyle: "Bir tek çakıl taşını bile komisyonsuz, rüşvetsiz vermem!"

A. Şimşek / 2.3.2014 / İstanbul

1 Mart 2014 Cumartesi

Gündeme Dair...

2007 senesine kadar, AKP'ye en büyük desteği liberaller, liberal solcular vs. verdiler. Gerekçeleri de şuydu, AKP Askeri Vesayet'e savaş açmış idi. 17 Aralık'tan sonra ortaya çıkan manzara şu oldu: Asker bitirildi Vesayet kaldı!

Asker pasifize edilirken; vesayet, çeşitlendirildi ve şiddetlendirildi. MİT vesayeti, Yargı vesayeti, Polis Vesayeti, İran Vesayeti, Cemaat Vesayeti... Vesayetlerden vesayet beğen...

Şimdi gazete, dergi köşelerinde: 'Beni bile kandırdılar', melodisi mırıldanıyor.
Böyle kafalara literatürde 'seyyar zekâ' veya 'taşıma akıl' diyoruz. Akılsızlıkla birdir ve bu 'kullan at' kafaları sahiplerine iade ediyoruz. Hadi ordan'ınız!..


A. Şimşek /1.3.2014 / İstanbul

Kolay Ayrılma ve Boşanma Yolları ( 10.bölüm )



 “Yuh Artık” Demeyin!

Bir süre önce gazetelerde ve çeşitli haber sitelerinde “Yuh Artık” başlıklı bir haber okuduk, değerli okurlar. Önce, haberi hatırlayalım:

“...Angela Harris, 1 yıldır birlikte olduğu sevgilisi Phil ile ayrılmaya karar verdi. Ancak kadının Phil'e bunu yüz yüze söylemeye cesareti yoktu. O da haince bir plan yaptı. Önce Phil'e kanser olduğunu ve artık hastanede yaşayacağını söyleyerek evden ayrıldı. Sonra hastaneden "Şu anda ameliyata giriyorum" ya da "Kemoterapideyim" diye aylarca mesaj attı. Sonra da Sue diye bir arkadaşına da Phil'e birkaç ay sonra mesaj göndertti: "Phil, Angela öldü.. Seni çok seviyordu. Başın sağolsun" Phil, ölüsünü görmek için kaldığını düşündüğü hastaneyi aradı. Ama orada Angela adında bir kişi yoktu. Sonunda polise gitti. Ve polis, Angela'nın evine gittiğinde, genç kadını karşısında gördü. Angela, Phil'den ayrılmak istediğini ve yeni bir hayat kurmak istediğini ancak bunu nasıl yapacağını bilmediği için bu olayları uydurduğunu söyledi.”

Angela’ya “Yuh Artık” demenin bir alemi yok, değerli okurlar. Önemli olan, bu olayın işaret ettiği toplumsal sorunsalımızın cesaretle üzerine gidip, mümkün olan çözümleri üretebilmektir.

Angela’nın ayrılma planı, çok zalimce görünse bile, Phil gibi bir adamın bunu fazlasıyla hak ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü, Angela, kanser olduğunu söyleyerek evden ayrılıyor ama Phil’de tık yok; kızcağız kemoterapide olduğunu söylüyor, Phil’de gene tık yok. Ne zaman Angela’nın ölüm haberini alıyor, işte o zaman hastaneye gitme lütfunda bulunuyor.
  
Demek oluyor ki, Phil kardeşimiz de zaten ayrılmaya dünden razıymış. Öyle olmasaydı, Angela’nın, hasta olduğunu söylediği ilk andan itibaren peşinden ayrılmazdı. 
 
Met.Üst

Bu olaydan çıkartacağımız sonuç şudur değerli okurlar, ayrılmak istediğiniz kişi de, tıpkı sizin gibi ayrılmayı düşünüyor olabilir. Alengirli ayrılma planları yapmadan önce, karşı tarafın bu konudaki düşüncelerini yoklayabildiğimiz takdirde, ayrılma enerjimizi boşuna harcamamış oluruz. 
Lütfen bu konuda dikkatli olalım, şuursuzca davranmayalım.

Devam edecek...

A. Şimşek

Vatandaş

...Bir gökyüzü gördüm ki İstanbul'da
Daha hiçbiri görmemiştir insanların
Bulutlara baktım boyuna yer değiştiriyorlardı
İnsanlara baktım hepsinin bir hikayesi vardı
Bir çocuk durmuş denize işiyordu
Vapurların biri geliyor biri gidiyordu
Ölüm çıkar burdan
Ama ben çıkmam dedim.

Ne kadar insan yaşarsa dünyada
O kadar bölük bölüğüm
Ama daha ilk adımda param parça oldum
Daha ilk adımda aklıma sen geldin yüreğim küt küt etti....

İlhan Berk / Vatandaş