...

...
Alptekin Şimşek

18 Nisan 2014 Cuma

Gündeme dair...

Kapitalist sistem, 10 kişiye iş verirken, 10 bin kişiyi kapının dışında tutar. 
Toplumun dengesi bu noktadan itibaren bozulur. Şu şanslı 10 kişi, her an yerinin başkasıyla değiştirilmesi ihtimaliyle bunalırken, dışardaki 10 bin kişi şanslı kişilerden olabilmek için kıyasıya bir rekabetin içinde bulur kendisini.

Zaman içinde başka çelişkiler de katılır, toplumun katmanlarına. Etnik, dinsel, mezhepsel, sosyal yüz bin çeşit çelişkiyle ötekileşirken, ötekileştiririz. Ötekileştirme Tayyip'in keşfi değildir, ancak en acımasız şekliyle kullanan birisi olarak, tarihteki yerini almıştır.

Ötekileştirme artık, kimyasal bir reaksiyon gibidir. Sürer... sürer...

Otobüste yaşlısına yer vermeyen kişi, ihtiyar bir insana değil, ötekine yer vermiyordur aslında.

Bundan sonra artık; ötekinin parasını çalabilir, ırzına geçebilir, aç bırakabilirsiniz... Berikiler kayırılır, ötekiler acımasızca yok edilir...

Gezi Ruhu, dediğimiz olaya bir de böyle bakmak gereklidir. İktidar ve vahşi polisi, kalabalık bir gösteriye müdahele ederken, aslında orada oluşmakta olan komünal hayatı, dayanışma ruhunu yok etmeye çalıştı. Ürkmelerinin ve sınırsz bir vahşetle saldırmalarının hedefi budur. Gezi'de bütün ötekiler kendisine bir yer buldu ve buldukları ölçüde öteki kalmadı.

Şimdilik bu kadar...


A. Şimşek / 17.4.2014 / İstanbul

Kolay Ayrılma ve Boşanma Yolları ( 11. Bölüm )

Ay ve Ayrılık

Evet...nerde kalmıştık? 
Daha önceki yazılarımızda vurguladığımız üzere, güncel gelişmeleri ayrılmalarımızda kullanmayı öğrenmeliyiz, değerli okurlar. Eğer güncel gelişmeler bir işimize yaramayacaksa, neden takip ediyoruz ki zaten onları?

İşte böyle günceli takip edeyim derken, her zaman olduğu gibi yolum gene internete düştü sevgili ayrılık sevdalıları. İnsanoğlunun Ay’a adım atışı, demleme miydi, yoksa sallama mıydı sorunsalı yeniden gündemimize girmişken, bu fırsatı kaçırmıyor ve ayrılık düşlerimizin gerçekleşmesi için nasıl kullanacağımıza hemen bakıyoruz.

Değerli erkek okurlarımız, mehtaplı bir gecede eşleriyle deniz kenarına insinler. Elele tutuşup mehtaba doğru baktığınız esnada ve bir adet kırmızı gülü eşinize sunduktan sonra konuşmanıza başlayabilirsiniz:

“Amerikalıların Ay’a çıkması uydurmaymış mınakoyim.”

Hayat tecrübeme dayanarak söylüyorum, bu sözünüz üzerine hiçbir kadın sizinle evli kalmaya tahammül edemez. Bu cümleden hemen sonra terk edileceğiniz kesinse de, kimi kadınların şaşkınlıkla cümlenin devamını bekleyebileceğini varsayabiliriz. O halde durmak yok, lafa devam...

“Bu ne demek karıcığım, biliyor musun?..”

Bu soruya bir cevap beklemeden devam etmeyi tavsiye ediyorum...

“Sovyetler Birliği, ilk insanlı uzay aracını uzaya gönderdiğinde, Amerikalılar da buna Ay’a insan çıkararak cevap vermişti. Şimdi bu olayın mizansen olduğu ortaya çıktı. Demek ki, Uzay rekabetinde Sovyetler hâlâ önde sayılır... Fakat Sovyetler Birliği de hayli zaman önce dağıldı... Tanrım, bu ne zor bir bilmece”

Efendime söyleyeyim, mehtaplı bir gecede, romantik sözler bekleyen bir kadının böyle bir cümleye muhatap olduğunda nasıl bir tepki vereceğini kestirmek hayli zordur. Ancak, vereceği en hafif tepkinin, ertesi gün boşanma davası açmak olacağını söyleyebiliriz.

Mehtaplı gecemizi aşağıdaki cümleyle nihayete erdirebiliriz:

“Var ya, benim tahminime göre Amerikalılar aslında Ay’a değil Mars’a indi. Ama o tarihte insanoğlu böyle bir olayı kaldıramayacağı için Ay’a indik diye milleti kandırdı...”

Yazımıza son verirken, ayrılmak isteyen okurlarımıza, yaz aylarının uzun mehtaplı gecelerini kaçırmamalarını öneriyoruz. Ayrılma işini erken bitiren başarılı ayrılganlar, ileride ayrılabilecekleri yeni bir aday bulmak üzere diskolara doğru rotalarını çevirebilirler. 

A. Şimşek


13 Nisan 2014 Pazar

Gündeme dair...

Yalçın Küçük'ün bana göre en önemli tezlerinden/tespitlerinden birisi şuydu: 

Eylülist Rejim, çelişkileri ortadan kaldıramayınca, çelişkileri algılayan aklı ortadan kaldırmaya çalıştı.

Gerçekten de Eylülist Rejim, yalnızca mahkemelerle, işkencelerle saldırmadı. Sinemayı, edebiyatı, müziği ve birçok alanı hedef alarak kuşattı; kendi starlarını yarattı. Kendi ekolünü oluşturdu. Bu akımın özü, gerçeklerden kaçış ve bunalım sanatıydı. Neredeyse kemik oy diyebileceğimiz şu % 40-45, çelişkileri algılayamadığı gibi, bütün değerlerinden vazgeçti. Vazgeçerken, muhafazakar olduğunu söylemekten hiç geri durmadı. Tayyiban Rejimi, Eylülist Rejim'in yarım bıraktıklarını tamamlıyor ve tamamıyla diktatoryal bir yapı kuruyor.

Eylülist ve Tayyiban Rejim mi?
Ahlaki değerlerin ve güzel insanlarımızın mezarlarından ibarettir...


A. Şimşek / 13.4.2014 / İstanbul

Tarçın Günlükleri








































- Koğuş ağası benim, her ayın üçünde, beşinde, onbeşinde haracımı isterim. Üçe beşe bakmam haracımı alırım. Cigaram da sizden...


























- Var mı len internette böyle bir poz, kıymetimi bil :)










































- 2 dakka ses etmeyin de, bi uyuyalım kardeşim...






































- Sana karşı çok mahcubum abi, yüzüne bile bakamıyorum. Aybaşında maaşımı alınca ödiycem abi :))

Gündeme dair...



avnitayyip@tayyipavni 3-5 dakka önce

Geçen gün oligarklar ve seçilmişlerle toplantı yaptım. Aklıma şu fikirler geldi:

1- Anayasa Mahkemesi dursun, ama hukuku kaldıralım
2- Cezaevlerini kapatalım, ama insanlar tutuklu ve hükümlü olmaya devam etsinler
3- Bedava tablet, pc, akıllı telefon verelim, ama internet vermeyelim. Fatura vermeye devam edelim.
4- Suriye'ye 8-10 tane roket atalım, ama savaşa karşı olalım.
5- Darpanede para basalım, ama dolar basalım, bozukluklar Türk olabilir.
6- Bize çalışan gazete ve tv kanallarını muhaliflere verelim; ama gazetelere mürekkep, kanallara elektrik vermeyelim.
7- Kılıçdaroğlu'na bi dahaki yumruğu ben atayım, ayağa kalkabilirse, o da bana fiske atsın.
8- Vakıf işinde güzel sipali var, ülkemizin güzide yerlerine duble vakıflar yapalım.
9- Rektörleri CB atıyor, ben de mübaşir ve zabıt katiplerini atayayım.
10- Dombıra şarkısı ne güzel lan, buna benzer şarkılar sipariş edelim. Seçilmişler bana güzel şarkılar seçsinler.


avnitayyip@tayyipavni / 13.4.2014 / Ankara

10 Nisan 2014 Perşembe

Gündeme dair...

Emre Uslu diyesiymiş ki; "CHP, muhazakâr seçmenden nasıl oy alabilir?..."

http://www.taraf.com.tr/yazilar/emre-uslu/chp-muhafazakarlardan-nasil-oy-alir/29404/

İyi güzel de, CHP ne diye muhafazakar oylara talip olsun. O zaman 'parti' denen kuruma ne gerek var?.. AKP'nin seçmeninin muhafazakar olduğu nereden belli? Muhafazakar, muhafaza eden demektir. Bu kitle, hangi değere sahip çıktı ki? Kuran'la dalga geçene bunlar oy vermedi mi daha 10 gün önce. CHP, 6 okuna sarılacak ve adam gibi 'parti' olacak, başka çıkış yok. Perinçek, %01'lik oyuyla CHP'den daha etkili. Dergileri var, gazetesi var, gençlik örgütlenmesi var, televizyonu var. 90 yaşındaki CHP'de ne var. Yakın zamanda desteğini alabildikleri Halk tv haricinde hiçbir şey. Ey CHP, titre ve kendine dön. Hatta korkma, titre 

A. Şimşek /10.4.2014 / İstanbul

7 Nisan 2014 Pazartesi

Gündeme dair...

1984 veya 1985 yılında, Nokta dergisinde bir polisin itirafları yayınlandı. Bu polis, yaptığı ve tanığı olduğu işkenceleri bütün ayrıntılarıyla 2 hafta boyunca anlattı. Artık, işkencenin varlığını inkâr etmek imkânsız hale gelmişti. Devir acayip liberal ANAP dönemiydi. 

Turgut Özal 'o polis solcudur!' dedi, çıktı işin içinden. 
Bu acayip ötesi liberal ve her daim serbest piyasacı ANAP iki genci idam sehpasına yollamayı da unutmamıştı, birilerince özgürlük şampiyonu ilan edilirken:

İlyas Has (sol görüşlü) 6 Ekim 1984 İzmir
Hıdır Aslan (sol görüşlü) 25 Ekim 1984 Burdur

Bizim devletimiz öyledir.
Bir lafa bakar anarşik mi diye, bir adama bakar hiyerarşik mi diye...
Çok adamlar görmüştür içinde biat yoktur, çok biatlar görmüştür içinde adam yoktur...


A. Şimşek / 7.4.2014 / İstanbul

6 Nisan 2014 Pazar

Herşeye rağmen...























Erik ve kayısı çağlası baharın gelmesiyle birlikte dallarda sırıtıyorlar:) Yok edilemeyen yaşamın gülümseyen tarafı bu olsa gerek...