...

...
Alptekin Şimşek

26 Aralık 2014 Cuma

Gündeme dair...

Kenan Evren'in darbeden yıllar sonra yaptığı ; "Biz, o zaman eyalet sistemini düşünmüştük, ama sonra vazgeçtik" açıklamasını da, Diyarbakır Cezaevi'nde Kürtlere uygulanan ekstra işkencelerle birlikte okumak lazımdır. Diyarbakır işkencelerinin nedeninin, Kürtleri terörize etmek için uygulandığı ihtimali göz ardı edilmemelidir.

Kürtlerin bu en zor zamanlarında yanlarında Türk solu vardı. Şimdi beğenmedikleri Perinçek'in partisi ve dergilerinde çalışan birçok gazeteci faili meçhule kurban gitti. Yalçın Küçük ve İsmail Beşikçi'nin aldığı hapis cezalarının hadde hesabı yoktur. Ne yazık ki, 2002'den sonra Kürtler, yobazlığı tercih etti. Ne alacaklarını, ne vereceklerini bilmeden 12 yıldır bir karanlığın peşindeler... Geldiğimiz noktada yobazlık saldırıyor. Cumhuriyetin bütün kazanımları teker teker elden çıkıyor. 'Osmanlıcılık' artık günlük sohbetlerimizin bir parçası durumuna geldi. Alfabemizin defteri dürülmek üzere.

A. Şimşek / 26.12.2014 / İstanbul

21 Kasım 2014 Cuma

Anarşi

















Bir memleket düşünün; senede 1 gece, cinayet dahil, her türlü suçu işlemek serbest bırakılıyor!.. Bu gecenin adı "Arınma Gecesi" dir ve nihayetinde “ölen ölür, kalan sağlar onlarındır” şeklinde mantıklı bir bakış açısı vardır. Ayrıca, bu geceye katılmak istemeyenlerin, evlerinde oturma hakları olduğu gibi, ille de arınmak isteyenlerin de, evlerinde oturanları avlama hakkı vardır. Görüldüğü gibi; nereden baksan tutarlılık, nereden baksan hayran olunasılık var. 

"The Purge: Anarchy” filminden bahsetmekteyim. En medeni ülkemiz olan ABD, fazla nüfusu biraz olsun dengelemek için, böyle bir “hak” icat ediyor ve özgürlüklerin lafta bırakılamayacağına ilişkin harikulade bir örnek sunuyor.

Filmde dikkat çeken iki husustan ilki, bu ihtiraslı gecenin ekonomiye tek katkısının fazla nüfusu azaltmak olmamasıdır. Arınma Gecesi’nde başkası için de avlanabilir ve 100 bin dolarlarla ifade edilebilecek paralar kazanabilirsiniz. 

 İkinci husus ise, her ciddi devlet gibi, Amerika’nın da vatandaşlarına gereğinden bir gıdım fazla güvenmemesi ve vatandaşlarının yeter sayıda cinayet işleyememe ihtimaline binaen, ordunun da sokaklara salınmasıdır. Askerler, başka ülkelerde de zaman zaman sokaklara salınmaktaysa da, Arınma Gecesi kopseptine uygun olmadığı için, burada ele almıyoruz.

Filmle ilgili ilk izlenimlerim çok olumsuzdu, ‘böyleşey mi olur, anasını satayım’dı; ‘böyle medeniyet mi olur lan’dı. Film bittiğinde ise, fikrim değişmişti. Senenin 365 günü insan öldürülen bir ülke vatandaşının, Amerikan medeniyetine laf söylemeye hakkı olamazdı.

Madenlerde,tersanelerde, inşaatlarda, trafik kazalarında katledilenlerle ilgili ceza almış bir tek Allah’ın kulu olmadığına göre, 365 günüm  de yandı ha yandı, durumu söz konusuydu.

Amerika’nın zengini, öldüreceği adam için binlerce dolar nakit para ödüyordu; bizde ise bedavadan daha ucuzdu.

Cinayet aletleri açısından baktığımızda da, Amerika bizden açık ara öndeydi, ArınmaGecesi’nde tüfek, tabanca, bomba her türlü silah kullanılırken; bizdeki ArınmaYılı’nda tek cinayet aleti FITRAT’dı.

Sabah 7 deyince Amerika’da sirenler ötüyor ve katliam bitiyordu, bizde ise davul-zurna çalsan kimsenin umurunda değildi.

Gönül isterdi ki, medeni bir ülkede yaşıyor olalım, ve senede bir gün, insanlar ne yapacaksa yapsın; ayakkabı kutusu istifleyen istiflesin, biber gazı sıkmak isteyen sıksın, ağaç kesmek isteyen kessin, avm yapacak olan yapsın. Ama n’olur kalan 364 gün rahat dursunlar, herkes işine gücüne baksın...

Yeter lan, ayağımızda 10 TL’lik naylon ayakkabıyla, her gün öldürmeyin  bizi!..


21/11/2014  Alptekin Şimşek
--------

Not:Bu bir film eleştirisidir, gerçek olay ve kişilerle ilgi ve ilişkisi varsa, sinemaya gitmek nasip olmasın!..


4 Kasım 2014 Salı

Ortaya Karışık Hususlar

Cumhurumuzun Başının yakın bir gelecekte karışacağı hususlar
 

(Cumhurbaşkanlığı genel sekreterliğinden bildirilmiştir)

- Sakla samanı gelir zamanı'ndaki samana
- Gülü seven dikenine katlanır'ın dikenine
- Parayı veren düdüğü çalar'ın düdüğüne
- Bir yastıkta kocayın'ın kocasına
- Veresiye satışımız yoktur'un satışına
- Bir Türk dünyaya bedeldir'in bedeline
- Gary Grant'ın rantına
- Duran toplara iyi vururum'un topuna
- Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar'ın yalanına
- Başka yerde şubemiz yoktur'un şubesine
- 404 not found error'un 404'üne
- Sayın abonemiz bu bir bant kaydıdır'ın abonesine

* Bu bildiri üç-beş günde bir güncellenecektir. Güncellemeyi bilmemek mazeret sayılmaz kuralı geçerlidir.

A. Şimşek / 

12 Eylül 2014 Cuma

Gündeme dair...

91 yıllık Cumhuriyet maceramızın vardığı yer: Kitap yazabilen cumhurbaşkanından, gazete bile okumayan cumhurbaşkanına geçiş...
*****
1. Takımın Muharebe Talimi
2. Cumalı Ordugâhı
3. Tabiye Tatbikat ve Seyahati
4. Bölüğün Muharebe Talimi
5. Zabit ve Kumandan ile Hasbihal (Subay ve Komutan ile Konuşmalar)
6. Tabiye Meselesinin Halli ve Emirlerin Sureti Tahririne Dair Nesayih

Askerlik dışında kalan hayat tecrübelerinden oluşan kitaplar ise şunlardır:

7. Medeni Bilgiler
8. Geometri
9. Tarih Ders Kitabı (Okullar için)


A. Şimşek /12.9.2014 / İstanbul

7 Eylül 2014 Pazar

Demişler ki...

"OSMANLICILIK VE YENİ OSMANLICILIK

“Yeni Osmanlıcılık” sözcüğünü niye kullanıyorum? Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkma teşebbüslerinin arkasında bu “Yeni Osmanlıcılık” trajedisinin olduğunu söylüyorum. Kaç senedir bunları tekrarlıyorum ve uyarıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’ni de uyarıyorum. Herkesi uyarıyorum, yurttaşları, gençleri… Şimdi bu Osmanlıcılığın çıkışına bakacak olursak; tekrarlama pahasına söyleyebilirim ki bunun ilk ifadesi 1982 yılındaki bir dergide geçmiştir. Bu derginin adı Kivunin!

Kivunin, Dünya Siyonist Örgütü’nün dergisidir. Burada 1982 yılında “Yinon” tarafından 1980’lerde İsrail için bir strateji yazısı çıkarılmıştır. Burada aşağı-yukarı Arap yarımadasındaki Araplarla Mısır’dan Irak’a kadar bütün bu topraklar “vaat edilmiş toprak” sayılır. İlginç tarafı, 1982 yılı belgesinde Irak’ın üçe bölünmesi açıkça yazılır. Hatta her biri bir vilayet ile ifade edilir. Basra, Bağdat ve Musul’un ayrılmasından söz edilir ve tıpkı “Osmanlı döneminde olduğu gibi” deyimi kullanılır. Bu 1982 yılına ait bir Siyonist belgedir ve bütün belgenin içinde de bu bölgenin düzenlenmesinde küçük etnik ve dini topluluklara önem verilir. Küçük etnik ve dini cemaatlerden oluşan bir Osmanlı tarif edilir…

Amerikalı muhalif Chomsky’nin şifreyi çözdüğünü söyledim. Chomsky’nin ABD,İsrail ve Filistin alt başlığı olan çok önemli kitabı vardır. Chomsky bu kitapta çok açık olarak bu Siyonist belgeyi “ottomanization”, yani Osmanlılaşma olarak ve Osmanlı İmparatorluğu’na bir dönüş olarak İfade ediyor. Sonra da şöyle devam ediyor. “Bu yeni Osmanlı’nın güçlü bir merkezi olacak. Eskiden Türkiye’ydi şimdi de ABD’nin desteklediği İsrail’dir” diye açıklıyor. Bu kitabın İletişim Yayınları tarafından yapılan Türkçe çevirisinde bunlar yer değiştirmiştir. “Eskiden İsrail, şimdi Türkiye merkez olacak” denilmiştir. Bunun kötü niyetli olduğunu sanmıyorum çünkü o kadar kaba bir hata ki böyle bir şeye ihtimal vermiyorum.

Fransızlar, bu projeye Ortadoğu’nun balkanlaştırılması diyorlar. Ama genel deyim Osmanlıcılık!. Demek ki bunun kaynağı Siyonist İsrail’dir ve 1982 yılında Irak’ın üçe bölünmesi, Musul’un ayrıca Kürtlere verilmesi net bir şekilde ifade ediliyor. Bir ara Harbiye’de açılış dersi verdiği zaman, o zamanlar Kara Kuvvetleri Komutanı olan İlker Paşa’nın da söylediği gibi Musul’da kurulacak olan bir Kürdo Judaik devlet Türkiye’deki Kürtlerin yaşadığı bölgeleri etkisi altına alacaktır. Zaten bunun gelişmelerinde bu vaat edilmiş topraklar, Ermenistan sınırına kadar uzatılıyor. Dolayısıyla Urfa, Diyarbakır ve benzeri yerler de öngörülüyor. Az önce de söyledim: Diyarbakır’la Musul’u birbirinden ayırmak mümkün değildir. Osmanlı taksimatımızda bir zamanlar Diyarbakır vilayet, Musul onun livası idi. Şimdi bunun Türkiye’ye yansımasına geldiğimizde benim araştırmalarıma göre bu Osmanlıcılığın ilk telaffuzu Abdullah Gül’e aittir. 1992 yılında Refah Partisi milletvekili olarak yaptığı bir konuşmada “Bu açıdan bu ikinci Cumhuriyet, Yeni Osmanlıcılık kavramlarını ve bu tartışmaların ortaya gelmesini çok sağlıklı olarak görüyorum ve geleceğe çok ümitle bakıyorum” diyor. " 

Yalçın Küçük

21 Ağustos 2014 Perşembe

3 Ağustos 2014 Pazar

Topkapı

Bir Topkapı Sarayı kurdu tenin...
Kubbe ve koltuk-altların
ve harem dairennen
Sarayburnumda
Can Yücel


Gül

Bu gül bir şeyin anısı olacak ama neydi unuttum Kim bilir belki de sabah sabah yeniden açan umudum… -Can Yücel





23 Temmuz 2014 Çarşamba

Gündeme dair...

"Barış" sözcüğünün albenisinden de faydalanarak, bir güzel barış süreçtirdik... 2002'den bu yana 12 koca yıl geçti ve sonuç ne oldu... 
Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu daha mı aydın ve demokrat oldu, daha mı yobazlaştı? 
Kadın ve töre cinayetleri, daha mı arttı, daha mı azaldı?.. 
Çocuk gelinler boşandırılıp ailelerine iade edildi mi, edilmedi mi? 
Bölgenin elden çıkmasına ve Kürt Yahudisi Barzani'ye eklenmesine kaç milyon baloncuk kaldı?.. 

A. Şimşek / 23.7.2014 / İstanbul

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Gündeme dair...

Bazı sanatçı tayfasının tutumu, Aydınlar Dilekçesi davasındaki kimi sanatçılarınkine çok benzer. 1984 yılında bir kısım sanatçı, böyle bir dilekçeye imza atmış olmanın prestijinden faydalanacaklarını umarak, dilekçeyi imzalarlar. Ancak, DGM'lerde dava açılarak, devletin soğuk yüzü gösterilince, 'kooperatif dilekçesi sandım, imzaladım.' diyerek imzalarını inkâra yönelirler.

Gezi Parkı'nda da böyle oldu, bir kısım sanatçı, bu işin getirisi büyük olur, diyerekten kahraman pozlarında meydana daldılar. Ancak, karşılarında 12 Eylülcülere rahmet okutacak bir diktatör olduğunu anlamakta çok gecikmediler.

Y. Küçük kavramlaştırmasıyla bu tayfaya 'azap' diyoruz. Ganimetin büyüklüğü nedeniyle kaleye ilk saldıranlardır. Ancak, ilk direnişte büyük zayiat vererek kaçarlar. Kaçanları ellerinde palalar ile yeniçeriler beklemektedir...

Yaniiii, ganimete aldanma, iktidara yamanma...


A. Şimşek / 16.7.2014 / İstanbul

3 Temmuz 2014 Perşembe

Gündeme dair...

Terörize etmek... Saçma sapan yasak ve uygulamalarla, bin türlü kötü muamele ve aşağılamayla, muhatabına tüm barışçıl yöntemleri kapatma ve onu şiddete yöneltme hukuksuzluğudur.

Terörize etmek, olgunlaşmamış bir tepkiyi, daha olgunlaşmadan tepeleme işidir bir anlamda. 

Yakın tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. 

12 Eylül 1980'in darbe ve işkence uygulamaları Kürtleri terörize etti.
Onları dağa çıkmaya zorladı. Susurluk Dönemi, bu yönüyle 12 Eylül 1980'le aynı yere düşer. 

Tüm çabalara ve provokasyonlara rağmen terörize edilemeyenler de vardır. Aleviler bu gruba girer. Alevi Ayaklanması olarak itibarsızlaştırılmaya çalışılan geziciler de bu gruba girer.

A. Şimşek / 3.7.2014 / İstanbul

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Gündeme dair...

2 Temmuz 1993 katliamı; Eşref Bitlis, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Turgut Özal katliamları kadar net olmayan bir katliam örneğidir. Diğer tüm cinayetleri, işlevleriyle birlikte bir yere oturtmak mümkünken, bu katliam, farklı bir yerde durmaktadır.

İlk önce şu tespiti yapmak lazım; bu katliam Türkiye'nin genelinde ve çoğunluğunda aydın katliamı olarak algılanmadı, sokak aralarına yansıması, Alevi katliamı şeklinde oldu.

İkinci nokta ise şu, Başbağlar katliamı olmadan, Madımak katliamı açıklığa kavuşmuyor.

Madımak katliamının mesajı: Aleviler, devlete güvenmeyin, güvenirseniz katledilirsiniz.

Başbağlar katliamının mesajı: Aleviler, bize (PKK) güvenebilirsiniz. Biz, size sahip çıkıyoruz.

Bugün bakıldığında, Alevi kitleyi. PKK saflarına çekmek için tertiplenmiş bir eylem gibi görünmektedir. İşin içinde muhtemelen MİT ve MOSSAD vardır.

Sonuç olarak; Tansu Çiller ve Doğan Güreş liderliğinden yürütülen iç savaş (1992-1996), tamamen Kürt sorunu ile ilgilidir. 1996-2003 arasını bir fetret dönemi saymak mümkündür. ABD'nin Irak'ı işgaliyle birlikte, tüm parametreler değişmiştir. 2003'e kadar Türkiye'den ayrılmamayı bir politika bilen PKK, 2003'ten sonra, AKP'nin de katkılarıyla ufkunu genişletmiştir.

A. Şimşek / 2.7.2014 / İstanbul

Demişler ki...

Orta Çağ'a girişte dört tarih önemlidir.

Bir,1977 yılında "terörist" Menahem Begin, "Likud" Partisi adıyla, İsrael'de hükümete geldi. Şiddetin ve Yahudi şeriatın iktidarıdır.

İki, 1978 yılında, Papa İkinci Jean Paul dönemi başladı ve aydınlanmaya karşı savaş açtı. Katolizm'in Hıristiyan şeriatına döndüğü yıldır.

Üç, 1979 yılında İran'da İslam Cumhuriyeti kuruldu.

Dört, 1980 yılında, Türkiye'de Yahudi asıllı Amerikan stratej Wohlstetter'in doğrudan iştirakiyle, Kenan Evran başkanlığında, darbe yapıldı. Orgenaral Evren İbrani asıllıdır, Türkiye'de "İslam'ın Altın Çağı" denilen dönemi başlattı ve Turgut Sunalp ile, Likud benzeri bir parti kurmayı denedi, İç içedirler.

Akepe bir Likud'tur. Her ikisi de emekçi düşmanıdır. Aşırı Batı ve Amerikan yanlısıdırlar. Kendi şeriatlarını rehber alırlar. Hegemonya söz konusu olduğunda bir kalıbın iki tarafı olurlar; birisi eril ve diğeri dişildir. Birisi girer ve diğerine girilir. Bütün fark buradadır; girmek ya da girilmek, Shakespaere'in söylediği üzere, this is the question.

Adnan Menderes'in düşüşünün Ben-Gurion eli mahsulü olduğundan hiç kuşkum yoktur.

Hangi ahmak benim sabetayizme olumsuz baktığımı söylüyor, bu tür ahmaklarımızın azaldığını sevinerek söylebiliyorum. Sabetayistler olmasaydı, biz bu cumhuriyeti kuramazdık, diyen ben oldum. Bugün Sabetayistler, Türkiye'ye sadık olsalar, bu kadar sarsılmazdık, bu da benim ifademdir, büyük çoğunluğu ülkenin çıkarlarını gözetmiyorlar ve geriye kalanlar ise bu ülkeye, Türkiye'ye, eskisinden daha fazla bağlıdırlar.

(Yalçın Küçük)

30 Haziran 2014 Pazartesi

Demişler ki...


Düzen, insanını değiştirmek ve edilgen yapmaya muhtaçtı, başka yol bulsaydı öyle yapardı ve dinsellik tek yol göründü. Neden-sonuç ilişkisini kuramayan, akıl yürütme kabiliyetini yitirmiş bir halka ihtiyaç vardı; bu halkın sürüleşmesi demektir. Türk Silahlı Kuvvetleri, bunu "kurtuluş" sayıyordu ve saymayanları tasfiye ettiler.

Din eğitimi veren okulları, islamı ve diğer dinleri öğretmek için değil, halkı, bilgisizleştirmek için açtılar. Bilgisizleştirmede kütle üretimi için en iyi fabrrikaları bulduklarına inandılar. Bunun kemalizmin sonu olduğunu biliyorlardı ve tereddüt etmediler.

Türkiye'yi İslamlaştıran, Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Kemalizm'e ihanet ettiler ve karanlığa soktular. Kemalizme hiç güvenmediler ve 1970 yıllarının ortasından beri güvensizliklerini yazıyorum.

İslamizasyon sınıfıdır ve önce iç dinamiklerin harekete geçtiğini kabul etmek durumundayız. Yüksek Komutanlar, islamizasyonu, Harp Akademileri'nden başlattılar, Türk-İslam Sentezi elemanlarını, Akademi'ye "hoca" yaptılar. Türk Silahlı Kuvvetleri, plütokrasi'nin programını uyguladılar.

Kurmay Sınıfı sınıfta kaldı.

(Yalçın Küçük)

17 Haziran 2014 Salı

Neden Cumhurbaşkanı Olmalıyım?

1- Şimdiki cumhurbaşkanının dörtte bir maaşına çalışır ve yediği yemeğin kırkta birine doyarım;  
halkıma yük olmam.

2- Görev süremin bittiği gün emekliye ayrılırım, sakatlanmış numarası yaparak hakemden 
uzatma talep etmem
.

3- Günde 12 temel atabilir, 15 açılış yapabilir ve 15 tane de nikah şahitliği yaparım da gık 
demem (kürek, kurdela ve makası kendi imkanlarımla temin ederim)
.

4- İlk maaşımla alabildiğim kadar fötr şapka alırım ve isteyene veririm naz etmem.
5- Haftalardır talim ettim ve artık rahatlıkla binaenaleyh diyebiliyorum, hatta üç cümlede bir
kullanmazsam işim rast gitmiyor.


6- Zırt pırt çıkıp nutuk atmam, televizyona çıkıp halkımın göz zevkini bozmam.
7- Bilgisayarım ve internet bağlantım var, çağdaş bir görüntü arzediyorum.

8- Zırt pırt yurtdışına gitmem ve halkıma gereksiz masraf çıkartmam.

9- İçkim, kumarım yok, bir sigaram var onu da devlet karşılasın artık (yarı masrafını ben öderim)

10- Kanun hükmünde kararname, çek, senet, önüme ne gelirse itiraz etmeden imzalarım!..

11- Köşkün içinde gezerken terliklerimi yere çarptırıp, takırtımla halkımı rahatsız etmem.

12- Makam ve mevki sahibi birisi olacağımdan bakkala borç takmayı aklıma getirmem, 
veresiye alışveriş yapmam peşin öderim
.

13- Bir gün laik, bir gün dinci olurum ve bütün halkımın şerbet ihtiyacını karşılarım.
14- Her üzücü olaydan sonra çok inandırıcı bir şekilde "bu olay müessif bir olaydır" diyebilirim.

15- Soma, Gezi, Musul ve benzeri olaylarda, herkesi memnun edecek şahane demeçler verir,

ortalığın yumuşamasına katkıda bulunurum.

16- Bu makamın hakkını veririm çünkü çok iyi makam ve usul bilirim...
Netice itibariyle ben de adayım!

A. Şimşek




13 Haziran 2014 Cuma

Kimse bizim neyimizi test etmesin?


a- duble yollarımızı
b- maden ocaklarımızı
c- marmaray'ımızı
ç- necdet özel'imizi
d- başbakanımızı
e- mit'imizi
f- içişleri bakanımızı
g- dışişleri davut'umuzu
ğ- özel hastanelerimizi
h- biber gazı'mızı
ı- toma'mızı
i- ayasofya cami'mizi
j- müstakbel üçüncü boğaz koprümüzü
k- metrobüsümüzü
l- metromuzu
m- tramvayımızı
n- vapur seferlerimizi
o- istanbul büyükşehir belediyemizi
ö- toki'mizi
p- türgev'imizi
r- engin ardıç'ımızı
s- yeni şafak gazetemizi
ş- minibüslerimizi
t- halk otobüslerimizi
u- trt 1'imizi
ü- ayakkabı kutularımızı
v- 128 milyar dolarımızı
y- glukoz şurubumuzu
z- töbe bismillah zekâmızı....


A. Şimşek

12 Haziran 2014 Perşembe

Tübitak


Tübitak'tan Yeni Rapor: Türkiye üstün müdahale gücüne sahip!

Rapora göre, Türkiye, parklar için yapılan gösterilere karşı üstün müdahale gücüne sahip. Raporun izleyen bölümünde, konsolosluklarımıza park statüsü verilmesi durumunda korunmalarının daha kolay olacağı değerlendiriliyor.

A. Şimşek

10 Haziran 2014 Salı

Gündeme dair...

Barış Süreci diyerek, MİT'e büyük yetkiler de vererek; Kandil, İmralı ve BDP'ye vermediğin taviz kalmadığı bir ortamda; Kalekol inşaatı yapıp, protesto edilenlere kurşun sıkıyor ve dingilin biri de çıkıp bayrak indiriyorsa; kimse kusura bakmasın, burada bir danışıklı dövüş vardır.

* * *
Gelişen bu olaylarda, 'sallarız 4 roket, hallederiz' mantık ve yaklaşımı hissediyorum...

A. Şimşek / 10.6.2014/ İstanbul

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Ne Yapsam...


Artık ne pencerem var seni koyacak Ne masam, Sevgilim de yok bu şehirde Çiçek seni alıp ne yapsam? Cahit Külebi

22 Mayıs 2014 Perşembe

Demişler ki...


47.Montesquieu’nün “Görkem ve Düşüş” çalışmasını “okursak”, ne kadar materyalist bir bakışı olduğunu da hemen görüyoruz; çok çarpıcıdır. Roma Halkını, analiz ediyor, (a) tribünlerde seyrettikleri ile vahşileştiklerini, il etoit devenue les plus vil de tous les peuples, böylece bütün halkların en bayağısı ve alçağı olduklarını, (b) insani davranışı, sadece çocuklarda ve esirlerde deneyebildiklerini ve bunun ise sınırlı kaldığını, başka bir deyişle, Fransızların ancak kolonilerde gördükleri yırtıcılığı, “ferocité”, bildiklerini, (c) yurttaşlara, yendikleri ve esir aldıkları düşman halklara davrandıkları türden muamele ettiklerini, (d) emretmek ile emir alma arasındaki geçişi yaşamadıklarını haber veriyor. Bunlardan bir sonuç çıkarmaktadır; Roma halkı, “pleb” diyoruz, artık en kötü imparatordan dahi rahatsız olmamaktadır. Roma’da “iyi” ve “kötü” imparator ayrımı kalkmıştır; demek ki, sürü yaratılmışsa, tiran veya despota şaşmıyoruz.

48.Caligula ya da Caligula-familyası ise, ben ekliyorum, bellekleri tümden silmek ve bir zamanlar cumhuriyet olduğunu ve cumhuriyetçilerin yaşadıklarını tümden unutturmak içindir. Bir döküntü ve bir tepeleyici olarak tarif ediyorum.

49.Açıklayıcı olabilir, bir parantez açabilirim, Montesquieu de ben de “demokrasi” sözüne itibar etmiyoruz; “cumhuriyet” yeterlidir. Cumhuriyet ise, iktidarı sınırlamak demektir ve her kim “sınırsız iktidar” vaaz ediyorsa, bir cumhuriyet düşmanı ve yıkıcısıdır.

50.O halde, beğenmek veya beğenmemek hürriyeti var, ancak “cumhuriyet” varsa, kamusal işlerin yürütülmesinde yavaşlık şarttır. Ve işlerin daha hızlı yürütülmesinde ve ölçeklerin büyütülmesinde, hiçbir zaman, erdem bulamıyoruz. “Küçük her zaman güzeldir”, demeyi sürdürüyoruz ve tabii sürdürüyorum.

***

Bu, despotları var eden sürülerin ve sürüleri var eden despotların öyküsüdür. Okumayanlar, göremeyenler ve nihayet korkanlar için yazdım.


Yalçın Küçük

20 Mayıs 2014 Salı

Gündeme dair...

Evrim sürecinin yol açtığı değişiklikleri, kısa ömrümüzde bizler göremesek de, binlerce, on binlerce yıl sonra gelecek olanlar, çok açık olarak görebilecekler. Belki 1000 yıl sonra, şimdi 'insan' parantezine aldığımız birçok varlık, mutlaka bu parantezin dışında kalacak. Tabiat da bize yardım edecek ve 'insan' demekte zorlandığımız bu varlıkları, kendi mecralarına sürükleyecek. 
Kafka'yı referans alarak, bunların böcek olma ihtimalini çok yüksek görüyorum. Omurgasız herhangi bir yaratığa da dönüşebilirler. Şimdiden kestirmek zor. Yine de müjdeyi vermek isterim, bunlarla yolumuz eninde sonunda ayrılacak...

A. Şimşek / 20.5.2014 / İstanbul

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Gündeme dair...

PR (Public Relations) Halkla İlişkiler, kurumun amaçları doğrultusunda kendisi için geliştirdiği tanımın kamuoyu tarafından aynı biçimde algılanmasını sağlayacak faaliyetler bütünüdür.
******
Ben bu zamazingoyu daha çok insanlarda teşhis ediyorum.
Kendisi hakkında, olmadığı bir şeyi başkalarına algılatmaya çalışan tipler bunlar. Türkçe meali samimiyetsizlik olarak düşünülebilir. Kendi kendisinin halkla ilişkiler müdürü de denebilir...


A. Şimşek /19.5.2014 / İstanbul

13 Mayıs 2014 Salı

Gündeme dair...

Askerliğe yalnızca darbelerin yapıldığı yer olarak bakanlar, büyük bir yanılgıya düşerler. Askerliğini yapmış dostlar bilirler. Farklı kültürlerin, kişiliklerin, yeteneklerin zorunlu kesişme noktasıdır askerlik. Bir Van türküsünü, Çanakkale'de dinleyebilmişsek, biraz da bu buluşmanın verimidir. Eğitim-öğretim imkanı bulamamış birçok kardeşimiz, ilk temel bilgileri burada alırlar.

Askerlikte mantık yoktur, masalına pek inanmayın.
Benim tecrübe ettiğim en mantıklı kurumdur.

İlk olarak; Kışlada, kül tablasının bile bir sorumlusu vardır ve bellidir. Askerlikte sorumluluktan kaçabilme gibi bir lüksünüz yoktur. Ben yapmadım, miki yaptı, diyemezsiniz.

İkinci olarak; bir komutan yaptıklarından olduğu kadar yapmadıklarından da sorumludur.

Eleştirilerimiz vardır ve olacaktır elbette. Ancak, dünya, silahlardan, savaşlardan arındırılmış bir dünya olmadıkça, askere ve orduya ihtiyacımız olacaktır...

Emin olun, şu engelli kardeşlerimizdeki coşkunun yoğunluğu, hayatta başınıza gelebilecek nadir bir coşkudur... Hepsini sevgiyle kucaklıyorum...


A. Şimşek / 13.5.2014 / istanbul



11 Mayıs 2014 Pazar

Gözlerin


Gözlerin gözlerin gözlerin,
gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
sevinçli bahtiyar
                     alabildiğine akıllı ve mükemmel
dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

Nazım Hikmet/ Gözlerin

6 Mayıs 2014 Salı

Issız Ada


Gel benim kor zincirim
Sarın dolan canıma
Sensiz ben hiç kimseyim
Yapayalnız ıssız ada...


Sıla / Issız Ada

2014 Yaz Sezonu Fotomodellik Tarifem





















1- Ne kadar da eski dostuz, kardeşten ileriyiz fotosu a- Öte Çekim: 50 TL b- Selfie Çekim: 150 TL c- Üç kişi samimi poz: 200 TL ç- İki kişi çok samimi poz: 300 TL 2- Çok iyi dostuz, kardeşle aynı statüdeyiz fotosu
a- Öte Çekim: 25 TL b- Selfie Çekim: 75 TL ç- Üç kişi samimi poz: 125 TL d- İki kişi çok samimi poz: 175 TL 3- Dost sayılmayız, ama baya bir arkadaşız fotosu a- Öte Çekim: 15 TL b- Selfie Çekim: 55 TL ç- Üç kişi samimi poz: 105 TL d- İki kişi çok samimi poz: 125 TL 4- Nerden denk geldi de karşılaştım şu insanlarla fotosu a- Öte Çekim: 05 TL b- Selfie Çekim: 15 TL ç- Gerekmez d- Gerekmez - Kredi kartı geçerlidir, tek çekimde %01 indirim yapılır. - Sofralı, atıştırmalı fotolarda yiyecek ve içecekler müşteri tarafından karşılanır. - Aile salonumuz vardır. - KDV fiyatlara bazen dahildir, bazen değildir. - Fotoşop müdahaleleri firmamızın ikramıdır. - Dış çekimlerde, müşteri, akbil masrafını karşılamak mecburiyetindedir. - Fotolarımızda kaliteli pixel garantisi mevcuttur, memnun kalınmayan pixeler 2 gün içinde iade edilebilir. - Fotolarımız facebook'ta beğenme garantilidir. - Fotolarımız twitter takipçi garantilidir.

A. Şimşek

4 Mayıs 2014 Pazar

Gündeme dair...

Bir toplumdan akıl, ahlâk ve vicdanı kazırsanız, geriye yalnızca güdüler/dürtüler kalır. 

Bu dürtülerin freni boşaldığı zaman; kadın ve çocuk cinayetleri artar, sıradanlaşır. Tecavüzler artar, rutinleşir. 

Yurdumuz, bir savaştan, bir terör örgütünden, bir afetten, bir hastalıktan çok daha büyük bir yok oluş tehlikesiyle karşı karşıyadır... Bunların hepsi telafi edilebilir. Ne var ki, bir değerler hiyerarşisini 10-20 yılda inşa edemezsiniz.

Çöküntü ve çöküş hiç hesaplamadığımız/tahmin etmediğimiz bir yerden geliyor...

A. Şimşek /4.5.2014 / İstanbul

18 Nisan 2014 Cuma

Gündeme dair...

Kapitalist sistem, 10 kişiye iş verirken, 10 bin kişiyi kapının dışında tutar. 
Toplumun dengesi bu noktadan itibaren bozulur. Şu şanslı 10 kişi, her an yerinin başkasıyla değiştirilmesi ihtimaliyle bunalırken, dışardaki 10 bin kişi şanslı kişilerden olabilmek için kıyasıya bir rekabetin içinde bulur kendisini.

Zaman içinde başka çelişkiler de katılır, toplumun katmanlarına. Etnik, dinsel, mezhepsel, sosyal yüz bin çeşit çelişkiyle ötekileşirken, ötekileştiririz. Ötekileştirme Tayyip'in keşfi değildir, ancak en acımasız şekliyle kullanan birisi olarak, tarihteki yerini almıştır.

Ötekileştirme artık, kimyasal bir reaksiyon gibidir. Sürer... sürer...

Otobüste yaşlısına yer vermeyen kişi, ihtiyar bir insana değil, ötekine yer vermiyordur aslında.

Bundan sonra artık; ötekinin parasını çalabilir, ırzına geçebilir, aç bırakabilirsiniz... Berikiler kayırılır, ötekiler acımasızca yok edilir...

Gezi Ruhu, dediğimiz olaya bir de böyle bakmak gereklidir. İktidar ve vahşi polisi, kalabalık bir gösteriye müdahele ederken, aslında orada oluşmakta olan komünal hayatı, dayanışma ruhunu yok etmeye çalıştı. Ürkmelerinin ve sınırsz bir vahşetle saldırmalarının hedefi budur. Gezi'de bütün ötekiler kendisine bir yer buldu ve buldukları ölçüde öteki kalmadı.

Şimdilik bu kadar...


A. Şimşek / 17.4.2014 / İstanbul