...

...
Alptekin Şimşek

19 Şubat 2014 Çarşamba

Kolay Ayrılma Ve Boşanma Yolları (9.Bölüm)

 Ayrılmanın Hukuksal Boyutu 3: Akıl Hastalığı

Ayrılmanın hukuksal boyutuna, akıl hastalığı ile devam ediyoruz. Önce, maddemize bir göz atalım:

Madde 165 - Eşlerden biri akıl hastası olup da bu yüzden ortak hayat diğer eş için çekilmez hale gelirse, hastalığın geçmesine olanak bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla tespit edilmek koşuluyla bu eş boşanma davası açabilir.

Maddemizin açıklamasına geçmeden önce, bir ikazda bulunmayı ihmal etmeyelim:
Siz siz olun, henüz sözlü veya nişanlıyken ayrılmanın bir yolunu bulun. Evlendikten sonra ayrılmak, deveye hendek atlatmaktan beter bir durumdur. Nikâh memuru sizi evlendirirken, “Evladım aklınız başınızda mı?” veya “Ortak hayatı birlikte sürdürecek kapasiteniz var mı?” diye asla sormaz. Ancak, boşanmaya kalktığınızda, “hâkim bey”e ortak hayatınızın çekilmez hale geldiğini kanıtlamanız gerekmektedir.

Akıl hastalığı nedeniyle boşanmak, o kadar kolay bir iş değil. Evvela eşlerden birisi akıl hastası olacak, ikinci olarak hastalığın geçmesinin mümkün olmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla tespit edilecek ve tüm bunların üstüne akıl hastalığı, diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirecek... Biz bu duruma, tıp dilinde kısaca “ölme eşşeğim ölme” diyoruz.

“Bu memlekette yaşayıp da, akıl sağlığını korumak mümkün mü?” şeklinde düşünebilirsiniz, ancak bu düşünceniz mahkemeyi zerre kadar ilgilendirmez. Boşanmak için başvuracağınız mahkeme, akıl hastası olup olmadığınızın tespiti için sizi Adli Tıp Kurumu’na yollayıverir ve bu kurum tarafından verilecek olan rapor, kaderinizin rotasını çizer veya duruma göre çiziktirir.


“Adli Tıp, akıl hastalığım konusunda rapor verir ve ben de güzel güzel boşanırım” şeklindeki bir düşünce, sizi düşünce suçlusu yapmaz ama saftorik olduğunuz konusunda hoyratça bir ipucu verir. Adli Tıp Kurumu’na sevk edildiğinizde kendinize sormanız gereken asıl soru şudur: “Üleeen, akıl sağlığı yerindedir, diye rapor verirlerse halim nic’olur?” Bu sefer güzel sordunuz Allah için. Bırakın akıllı olduğunuza dair raporu, Einstein’ın zekasına denk bir zekanız olduğuna dair bir rapor da çıkabilir. Böyle bir rapor çıktığında ise sittinsene boşanamazsınız.

Diyelim ki, demek de öyle zor ki, ilgili kurumun sizin için “akıl hastasıdır” şeklinde rapor verip, bu hastalığın geçmeyeceğine dair de birkaç güzel paragraf ilave ettiğini kabul edelim. İyi güzel de, ya eşiniz boşanma davası açmazsa!.. Öyle ya, akıl hastalığınız eşinizi hiç rahatsız etmeyebilir.

Eşinizin boşanma davası açma ihtimalini severek boşanmanız mümkün değildir. Bu yüzden, dikkatli bir plana ihtiyacınız vardır. Bu plan ise, iki aşamalı olmak zorundadır:

1-   Eşinizin akıl sağlığını bozmak
2-   Boşanma davası açmak

Bir eşin akıl sağlığını bozmak, çok kolay bir iş olmamakla birlikte, olmayacak bir iş de değildir. Eşinizin kadın veya erkek olmasına göre; farklı yöntemler izlemek gerekecektir. Neymiş bunlar görelim;

Eşin Akıl Sağlığını Bozmak...

“Akıl Hastalığı” nedeniyle boşanabilmek için, eşimizin akıl sağlığını bozmamız ve peşinden boşanma davası açmamız gerektiğini belirtmiştik.


Bazı durumlarda, eşinizin akıl sağlığını bozmanız gerekmez, çünkü zaten bozuktur. Akıl hastalıkları konusundaki bilgi yetersizliğiniz, sizin bu durumu teşhis etmenizi engeller. Örneğin, sevgili eşiniz, cep telefonundan size sürekli kısa mesaj gönderen birisi olabilir. Siz, bu mesajları okuyup siliyor olabilirsiniz, ilgiyle okuyup saklıyor olabilirsiniz veya okumadan siliyor olabilirsiniz. Tüm bunların hiçbir önemi yok. Önemli olan eşinizin size sürekli olarak sms göndermesidir. Neden mi, işte şundan:

“ABD’li psikiyatr Doktor Jerald Block, “American Journal of Psychiatry” adı dergide yayımlanan makalesinde, e-posta ve cep telefonundan kısa mesaj göndermenin bir bağımlılık haline gelebildiğini ve bu bağımlılığın bir akıl hastalığı türü olarak değerlendirilebileceğini yazdı.”

Eşiniz, sık sık sms gönderen biri olmayabilir. Bu yüzden, size sms göndermesi konusunda kendisini teşvik etmeyi ihmal etmeyiniz. Kısa mesaj gönderme konusunda telkinde bulunurken, yukarıdaki haberden elbette hiçbir şekilde söz etmeyiniz. Size gönderilen sms’lere de cevap vermemeyi tercih ediniz. Birkaç ay bu şekilde sms’lendikten sonra, mesaj kayıtlarıyla birlikte boşanmak için ilgili mahkemeye başvurunuz.


Ayrılma kararımızın başarısını, eşimizin sms manyağı olma ihtimaline bağlamak, hiç kuşkusuz “Kürt Açılımı” yapıp, içini başkalarının doldurmasını beklemeye benzer. İyi bir ayrılıkçı, kutunun içindeki Schrödinger'in kedisinin, mekanizmayı harekete geçirip geçirmediğini tahmin etmeye çalışarak ömrünü geçirmez. Bütün olumsuz olasılıkları bertaraf eder ve geriye yalnızca hoşuna gidecek olasılığı bırakır (Nihayet Schrödinger'in Kedisi’ni yazımın bir yerine sokuşturup, entel köşe yazarları kervanına katıldım, ölsem de gam yemem artık).

Hazır Schrödinger'in Kedisi'nden laf açılmışken; erkek okurlarımız, romantik bir akşam yemeğinde, 1 saat kadar bu kediden bahsederlerse, eşlerinin vidalarından en az bir tanesini başarıyla yerinden oynatmış olurlar.

Kadın ayrılıkçılarımız için de güzel bir taktiğimiz var. Ereksiyon sorununu çözdüğünü iddia eden ne kadar web sitesi varsa, tümünü kocanıza forward edin. 1 haftalık bir forward kürü, kocanızın önce aşağılık kompleksine kapılmasına, sonrasında ise intihara meyilli bir ruh haline neden olur.

En ağır akıl hastalıklarından bir tanesi şizofrenidir, değerli okurlar. Bu hastalıklardan muzdarip olan kişilerde gerçeklikten kopma, kişilik bölünmesi, halüsinasyon ve illüzyon görme gibi belirtiler gözlemlenir.

Türkiye ikliminde yetişmiş bir kadın; mutfakta aşçı, sokakta hanımefendi ve yatakta fahişe olması gerektiğine ilişkin güçlü bir inancı benimser. Bu inanç, ona şizofreni teşhisi koymamızda büyük bir kolaylık sağlar. Sokakta başka, mutfakta başka olan bir kadının kişiliğinin bölündüğünü rahatlıkla kanıtlayabiliriz.

Halüsinasyon ve illüzyon görme arızası, çoğunlukla erkek cinsinde karşımıza çıkar. Ofsaytları gol, faulleri penaltı olarak görmek ve benimsemek, tamamen erkeklere özgü bir illüzyondur. Kadınların, kocalarına “ofsayt nedir?”, “penaltı kime denir?” gibi ahretlik sorular sorması, bir erkeği kestirmeden akıl hastası etmenin yollarından birisidir.

Kadınların en çok bilinen illüzyonlarından birisi “tayt” diye tabir ettiğimiz giysinin, kendilerine çok yakıştığını düşünüp, uluorta bunu çekinmeden giymeleridir. 80’li yılların modası olan tayttan uzun zaman önce kurtulduğumuzu düşünürken, son yıllarda yeniden arz-ı endam etmeleri bir yandan kıyamet habercisi ve diğer yandan bunu giyen kadınların akıl sağlığının yerinde olmadığını gösteren ciddi bir delildir.

Değerli okurlar, bu yazı birkaç kilometre uzatmak mümkün, ancak fazlasına lüzum yok. Yazının anafikri anlaşılmıştır sanıyorum. Türk Medeni Kanunu’nun nikah memuruna verdiği yetkinin lanetinden kurtulmak için, yine Türk Medeni Kanunu’ndan yararlanıyor ve eşimizin akıl hastalığını bir güzel teşhis ettikten sonra, hiç çekinmeden boşanma davamızı açıp gereğini yapıyoruz.

Daha bitmedi, devam edecek...

Ayrı kalın...

A. Şimşek



















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder