...

...
Alptekin Şimşek

30 Aralık 2013 Pazartesi

Kalmışsın Bir Kış İçinde


Tatlı Sözlük (5)


Nesneleri Tanıyalım:

Bardak: Bilgisayar kullanırken içeceğimiz çayı içine doldurduğumuz cam eşya.

Çakmak: Sörf yaparken içeceğimiz sigarayı yakmak için kullandığımız ateşgeç.

Çay Kaşığı: Bilgisayar kullanırken içeceğimiz çayın şekerini karıştırmaya yarayan madeni maden.

Gökyüzü: Bilgisayar başında oturmaktan rengini ve kokusunu unuttuğumuz atmosfer parçası.

Hava: Bilgisayar kullanırken ciğerlerimize çektiğimiz yarı zehirli dumangaç.

İngilizce Sözlük: Bilgisayara program kurabilmek için gerekli olan, on saniyede bir açıp baktığımız kağıtgaç.

Kağıt: Yazıcıdan çıkan, üzeri harfler ve şekillerle bezeli odunsu yaratık.

Karşı Cins: Chat programını açtığımızda; sanal dünyada ısrarla aradığımız mükemmel fizikte tahmin edilen eciş-bücüş varlıklar.

Kolonya: Ekranımız tozlandığında ya da lekelendiğinde temizlemek için kullandığımız sıvı.

Küllük: Sörf yaparken pöfürdettiğimiz sigaranın külünü halıyla paylaştırdığımız cisim.

Masa: Bilgisayar ve aksamını üzerine koyduğumuz dayanıklı tüketim malzemelerine masa denir.

Parmak: Klavyeyi kullanmak için lazım olan kendi öz varlığımız.

Pijama: Uyuma vaktine yakın bir saatte bilgisayar kullanırken üzermize giydiğimiz giyinti.

Saç: Telefon faturası geldiğinde elimizle kaşıdığımız telsi organımız.

Sandalye: Bilgisayarımızı rahatça kullanabilmek için üzerine oturduğumuz eşyalardır.

Sigara: İnternette sörf yaparken pöfürdettiğimiz zehirli gıda maddesi.

Sinir Hapı: Hattan düştüğümüz zaman sakinleşmek için yuttuğumuz kimyasal maddeseller.

Su: Adult materyallere bakarken ağzımızdan sızan saydam sıvı.

Telefon Kablosu: Bir ucunu bilgisayarın kasasına bağladığımız iletişim götürgeçi.

A. Şimşek

29 Aralık 2013 Pazar

Çiziktiriyorum... (1)


Kendi kendine şarkı söylemek gibidir çizmek. Kendinle bir başınayken detone olsan da ne önemi var. O yakalayabildiğin tek notaya tutunursun. İyi gelir...







































A. Şimşek

28 Aralık 2013 Cumartesi

Tatlı Sözlük (4)

3 ayaklı denilen 4 ayaklı darbe planı:

Bugünkü (28.12.2013) cansiperane medyada haber olarak yer alan, 3 ayaklı darbe planının, haberin içinde aslında 4 ayaklı olması durumudur. Habere göre, ilk aşamada siyasi istikrar hedef alınıyor, ikinci aşamada ekonomik istikrar hedef alınıyor, üçüncü aşamada ise başbakan koltuğundan indiriliyor. Buraya kadar üç, ama cansiperane basın durmuyor devam ediyor ve ekliyor kaos için pkk devreye sokulabilir. Gördüğünüz gibi 4 ayağı olan 3 ayaklı bir darbe planı bu. Ancak anlışalmayan bir husus göze çarpıyor, pkk, kaos yaratması için başbakan indirildikten sonra mı devreye sokuluyor, yoksa önce mi?.. Kanımca kırkayaklı darbe planı şeklindeki bir haber daha bir şahane olurdu. Bunun gezisi var, İsraili var, savcısı var, hsyk'si var; kırkı bulurduk yani bir şekilde.



27 Aralık 2013 Cuma

Beyaz Bir Gemidir Ölüm

beyaz bir gemidir ölüm
sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde olurum .

kötü geçen bir güzü
ve umutsuz bir aşkı anlatan
rüzgarla savrulan
kağıt parçalarına
yazılmış
dağıtılmamış
bildiriler gibi.

uzun bir yolculuğa hazırlanan
yalnız bir yolculuğa.

çünkü beyaz bir gemidir ölüm
siyah denizlerin hep
çağırdığı
batık bir gemi

sönmüş yıldızlar gibidir
yitik adreslere benzer
ölüm

yanık otlar gibi.

sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde
ölürüm.

 Behçet Aysan



Bilge Can Yakan Cevaplıyor (3)


Rumuz AB (Helsinki - 48)

Çok saygıdeğer Bilge Bey,
Son zamanlarda, kıllı tüylü bir yaratık musallat oldu bana. Aslında adamın hiç kabahatı yok, öyle cilveli nazlıyım ki kim olsa peşimi bırakmaz. Amma ve lakin ben bu yaratığın ilgisinden fena halde rahatsız olmaya başladım...
Ne yapmalıyım da, neler etmeliyim, lütfen yardımcı olun bana.
 Si yu leytır ol tu geytır...

Bilge Can Yakan'ın cevabı :
Sevgilim kızım.
Senin adın benim kulağıma kadar geldi. Öyle böyle değil, sen bayaa bir yolluymuşsun. Baştan çıkarıp da kederlere boğmadığın civanmert kalmamış...
Neyse işin bu kısmı beni ilgilendirmez, ben cevabını vereyim.
Sana musallat olan bu adamdan kurtulmak istiyorsan; başlık parasını yüksek tut, yüz görümlüğü iste. Altından kalkamayacağı şartlar ileri sür...
Tüm bunları yapsa bile, ancak bir öpücüğe hak kazanacağını, daha ilerisi için defalarca müzakere yapmanız gerektiğini belirt.

Umarım derdine derman olmuşumdur yavrucuğum.

A. Şimşek 

 Not: Değerli okurlar, bu köşe interaktif bir köşedir. Alttaki yorum kısmına sorularınızı yazabilirsiniz. "Bilge Can Yakan" etiketi altında tüm okuyucu soruları  samimiyetle cevaplanır. Lütfen sorunuz, sordurunuz. Cevaplayalım.

Türk Rekorları


Bugün Türk Rekorları serimize başlıyoruz. Araya çaktırmadan gerçek rekorlar da serpiştirebilirim. Artık doğrusunu eğrisini ayırmak size kalıyor...

- YALAN REKORU: Tarih boyunca uydurulmuş en büyük yalan Türklere aittir. 17. yüzyılda İrecep Tayyare Paşa' ya ait olduğunu tespit edebildiğimiz bu rekor yalan, o tarihte dünya üzerindeki tüm alfabeler ve 150 bin değişik sözcük kullanılarak tek bir cümle içerisinde söylenmiştir. Merhum Paşa' nın yalan cümlesine başlamasıyla bitmesi arasında geçen süre 12 ay, 19 gün, 16 saat ve 23 dakikaymış. Rivayete göre bu yalan o kadar uzun bir yalanmış ki, Dünya çevresinde 77 tur atabiliyormuş. Bir iddiaya göre, bu yalana yakıt ilavesi olsaymış Mars' a iki kere gidip gelebilirmiş.


- İŞEME REKORU: En uzun süreli ve hacimli işeme rekoru yine bir Türk'e aittir. Mehmet Duba isimli vatandaşımız, 2001 yılının Ocak ayının 23. günü Kadıköy' de bir birahaneye gitmiş ve birahenadeki tüm biraları içtiği gibi, çevre birahenelerden takviye de yapılmak suretiyle ipin ucunu iyice kaçırmıştır.
Mehmet Duba, evi dışında bir yerde işeme fobisi olduğu için, kafa çekme süresince çişini tutmuş ve nihayet pantolonuna hafif hafif kaçırmaya başladığı bir esnada bira içmeyi kesmiş ve evine doğru koşturmaya başlamıştır. Tam evinin kapısında fermuarını çıkarmış ve ve kapıyı açmak üzereymiş ki, artık çişini tutamamış ve itfaiye hortumu gibi işemeye başlamış. Bu ani basınçla evinin çelik kapısı 10 metre içeri fırlamış ve Mehmet Duba, aralıksız 48 saat işemiştir.
Mahalle ve apartman sakinleri kapının patlayarak açılmasını ilk başta 'Amerika bize füze yolladı galiba' şeklinde yorumlamışsalar da, sonra durumun farkına varıp bu inanılmaz rekorun kırılmasını seyre koyulmuşlardır. Yapılan bilimsel ölçümler neticesinde Mehmet Duba' nın 546 litre işediği tespit edilmiş. Halbuki adamımız zaten 52 kilo birşeymiş. Mehmet Duba çişinin son damlasına kadar işedikten sonra yapılan hasar tespit çalışmalarında ise şu sonuçlar elde edilmiş:



- Bir kedi boğularak ölmüş.
- 29 tane hamam böceği yüzmesini öğrenmiş.
- 143 tane fare, apartmanı terkedip mahalleyi istila etmiş.
- Kanalizasyon boruları patlamış ve son olarak da
- Karısı Mehmet Duba' yı boşamak için mahkemeye vermiş.
Bu rekordan sonra Sidikli Mehmet olarak anılmaya başlanan Mehmet Duba bir daha bira içmeye tövbe etmiş, hatta çay ve su bile içmez olmuş. Yemekten, içmekten ve işemekten kesilmiş.


- ŞAAPMA REKORU: Hiç şüphe yok ki, şaapma rekoru da bir Türk'e aittir. Bu rekor askerliğin 48 ay olduğu bir dönemde Kayserili Abdullah Çavuş tarafından kırılmıştır. Tezkere almasına 12 gün kala şaapmasızlıktan gözleri dönen Abdo Çavuş birliğinden firar etmiş ve soluğu Karaköy Genelevi'nde almıştır. Tanıkların anlatımına göre Abdo Çavuş, genelevin bir ucundan girip, şaapa şaapa bir ucundan çıkmış ve sonuç olarak 657 kadınla şaaparak kırılması güç bir rekora imza atmıştır.
Olaydan haberdar olan imam nikahlı 3 karısı ise, bizimle ayda 2 kere bile şaapmıyordu, bu herife nereden geldi bu kudret, diyerek şaşkınlıklarını dile getirmişlerdir.
Genelevden çıkan Abdo Çavuş, üç saat kadar bir otelde kalıp dinlendikten sonra, Sultanahmet' e gitmiş ve buradaki turist gruplarına saldırmıştır. Bu şekilde de 345 kere şaapıştığı söylense de, araya üç saatlik dinlenme süresi girdiği için, bu sayı rekor olarak tescil edilmemiştir. Abdo Çavuş şaapıştığıyla kalmıştır. Abdo Çavuş hızını kestikten sonra Sultanahmet Camii' ne giderek tövbekâr olmuş ve ondan sonra da bir daha harama uçkur çözmemiştir.


- KIÇLA GÜLME REKORU: Olay 2002 Seçimlerinde miting meydanında geçer. İsmi ve kendisi lazım değil parti liderlerinden biri; iktidara geçince IMF' yi bu ülkeden kovacağını, enflasyonu yüzde 1' e indireceğini, asgari ücreti 1000 YTL yapacağını, evde kalmış kızlara koca bulacağını, hastaların hastane kapılarında beklemeyeceğini ve buna benzer daha pek çok tatlı sözler sarfederken, alanı yarı dolduran vatandaşlarımızdan Mülayim Külyutmaz (70), kıçıyla gülmeye başlamış ve bugüne kadar da bu gülmesi kesilememiştir.

- TUVALET KAĞIDI KULLANMA REKORU: Bu rekor henüz tescil edilmemişse de, bu rekorun kırıldığını ifade ediyorlar. Rivayete gören birkaç banka hortumlamaktan sabıkalı bir vatandaşımız hortumladığı onca şey rahatsızlık verince soluğu tuvalette almış ve 13 gün boyunca sürekli mıçmış.
Dışarı çıktığında hayretle görülmüş ki, tuvalette bulunan 150 koli tuvalet kağıdı kullanılmış. Asıl enterasan yanı şuymuş ki; bu rekor aynı zamanda bir mıçmada en fazla mıçma rekoruymuş!..


- MÜZMİN MUHALEFET REKORU: Bu rekor, tahmin edileceği üzere sosyal demokrat bir partinin liderine ait. Kendisi yaklaşık 250 seçime girmiş ve hiçbirini kazanamamıştır. Ancak, hepsinde ana muhalefet olma gibi bir başarıyı da yakalamıştır.
Dünyada benzeri olmayan bu partinin varlığını farkeden 'Dünya Parti Kurma ve Yaşatma Derneği', partinin liderine bir adet 'ülke yönetme simülasyonu' hediye etmiştir. Malum liderin bu simülasyonda başarılı olup olamayacağı tüm Dünya için merak konusu.


- FLÖRT ETME REKORU: Dünya ençok flört etme rekoru yine bir Türk' ün elinde değerli okurlar. Rekorun sahibi ise bir manken. Kendisi 17 yaşında mankenliğe başlamış ve 24. yaşına girdiğinde geçmişinde tam 1245 flört hadisesi bırakmış.
Michigan Üniversitesi yetkililerinin yaptığı araştırmaya göre; bu flörtlerin 1000 adedi 'düzeyli ilişki', 200 adedi 'biz sadece arkadaşız ilişkisi' ve geri kalan 45 adedi de 'düzeysiz ilişki' imiş. En yakın rakibine 1000 flört olayı fark atan bu güzide mankenimiz, önümüzdeki yıl Avrupa' da başarılı işlere ve tabi çeşitli renk ve ebatta flörtlere imza atmak istiyor.


- İŞÇİ ÇIKARMA REKORU: Hiç kuşkusuz bu rekor da bir Türk'e, İstanbul'lu bir sanayiciye ait. İstanbul' da bilmem ne holdingin, bilirim ne fabrikasından bir batında 2345 işçi atılmıştır. Bu rekor, gerçekten takdiri hakediyor. Çünkü, bu işçi atma ana rekorunun yanında, bazı tali rekorlar da kırılmış bulunmaktadır. Atılan bu işçilerin kıdem tazminatı, izin ücreti ve diğer sosyal hak alacakları toplamı ise 450.000 YTL dir ki, bu rakamın da sanayi tarihinde eşi benzeri bulunmamaktadır. 2002 yılında kırılan bu rekor alacağın, faizleriyle birlikte bugünkü değeri ise 1,5 milyen YTL olmaktadır ki, parmak ısırtacak başka bir rakamdır. Sanayicimizi kutluyor ve yeni rekorlara imza atmasını memleket olarak bekliyor, umuyor ve diliyoruz. Sanayisine duacıyız.


- ÜFLEME REKORU: İnanılması güç bir rekor da Manisalı Üfürükçü  Levent Karınç'a ait sevgili okurlar. Ülkemizde patlak veren son ekonomik krizin sonucu olarak, evinin önünde kuyruk olan tam 2000 vatandaşımızın tümünü 13 saat içinde başarıyla okuyup üflemiştir. Her ne kadar üflenen bu 2000 yurttaşımızdan 1200'ü din değiştirmiş, 400'ü iflas etmiş, 200'ü işten atılmış ve kalan 200'ü de sert üflenmekten dolayı zatürre olmuşsa da, önemli olan üfleme sayısı olduğu için, bunlar bu rekora gölge düşüremez.


- UMUMİ TELEFONDA KONUŞMA REKORU: Vatani görevini Konya'da yapan onbaşı Hamdi, bir çarşı izninde telefon kulübesine girmiş ve memleketini arayarak 53 kişilik ailesiyle tek tek telefonda konuşmuş ve bu konuşma tam tamına 16 saat 27 dakika sürmüştür. Kuyrukta bekleyen 48 erin şikayeti üzerine asayiş ekipleri telefon kulübesine baskın yapmış ve onbaşı Hamdi'nin, jetonun orta yerine bir delik açıp, oradan bir ip bağlayarak bedava konuşma yaptığını da tespit etmişlerdir. Soruşturma esnasında konuşma kayıtları incelenmiş ve bu inanılmaz rekoru kırdığı ortaya çıkmıştır. Telekom yetkilileri bu güzide evladımızın alnından öperken, görevleri gereği savcılığa şikayet etmek zorunda oldukları için yürekleri parça parça olmuştur.


- EN KAVGACI ÇOCUK REKORU: Emre Ergen (16), kavgacı ve geçimsiz bir çocuk olmasının bedelini 36 vilayet, 122 okul ve 75 ev değiştirerek ödedi. Daha 13 yaşındayken okul mevcudunun beşte dördünü oluşturan 134 çocuğu iki gün içinde dövdü ve haklı olarak rekorlar tarihindeki yerini aldı. Emre'nin babası Abdulcabbar 43 değişik suçtan sabıkalı iken annesi Saniye Ergen 12 aynı suçtan sabıkalı. Uzmanlar, Emre'nin anne ve babasına özenmiş olabileceğini söylüyorlar.


- EN KAVGACI YETİŞKİN REKORU: 2002 yılının Mart ayında köyünü terkederek İstanbul'a göç eden Murtaza Hırçın isimli vatandaşımız, İstanbul'a indiği Haydarpaşa Garı'ndan Mecidiyeköy'deki akrabalarının yanına vardığı ana kadar geçen 16 saatlik sürede, büyük şehre intibak edememesi ve birçok haksızlığa tahammül edememesi nedeniyle 245 kavgaya karıştı ve tümünde de, kafasının tasını attıran kişileri kızılcık sopasıyla dövmeyi başardı.
Son olarak hakkında iddianame hazırlayan savcı ve iddianameyi yazan zabıt katibesini döven Murtaza Hırçın, halen Bayrampaşa Cezaevi'nde tutuklu bulunuyor.


- ZABIT REKORU: 258 kişinin yargılandığı çete davasında zabıt katibeliği yapan Sevim Karbon, 3 gün süren duruşmada 7000 sayfa kağıt yazdı, 10 şerit ve 3 de daktilo değiştirdi. Duruşma bittiğinde Karbon' un parmakları geçici olarak felç olmuştu.
Bir süre tedavi gören Karbon, yargılanan sanıkların tümünün afla kurtulduğunu öğrenince sinir krizleri geçirdi ve daktilosunu kaptığı gibi soluğu Başbakanlık binası önünde aldı. Daktiloyu başbakana fırlatmak isteyen Karbon, son anda yakalanarak ilgili hastanenin ilgili bölümüne tedavisi amacıyla yatırıldı.


- KORKMA REKORU: Bu rekor 2003 yılında, herhangi bir Türk Hükümeti' nin 60 gün içinde ABD' den 443 kere korkmasıyla kırılmıştır. Şu cümle 443 kere söylenmiştir: Dediklerini yapmazsak, borsamızı batırırlar. Bize bir daha hiç kredi vermezlerse, halimiz n'olur yarabbim!

- TEZKERE REKORU: Bu rekor da yine bir Türk Hükümeti' ne aittir değerli okurlar. 5 aylık icraat içinde, TBMM' ye 2950 adet tezkere yollanmış ve bunu 3000 tanesi reddedilmiştir. 50 adet red, müstakbel tezkereler için verilmiştir.


- YOLSUZLUK REKORU: 1933 yılında kurulan Bingöl sınırları içindeki 'Gitmesek de Görmesek de Köyü' nün o tarihten beri bir yolu bulunmuyor. Başvurmadıkları makam, ağlamadıkları milletvekili kalmayan 'Gitmesek de Görmesek de Köyü' her ne kadar 2002 yılında bir yola kavuşmuşsa da; olayı haber alır almaz köye üşüşen İGDAŞ, TEDAŞ, İSKİ ve TELEKOM' un kazı işlemleri neticesinde, yapılan bu yol 3 gün içerisinde kullanılamaz hale gelmiştir.


Gitmesek de Görmesek de Köyü, şu anda elektriği, suyu, telefonu ve doğal gazı olup da, yolu olmayan tek köy olması itibariyle, rekorlar kitabına girmeyi haketmiştir.


- KAÇAK ELEKTRİK KULLANMA REKORU: Abdülselam Kablo isimli yurttaşımız, 1955 yılında, köyüne 145 km mesafedeki şehir merkezinden kaçak elektrik kablosu çekmiş ve 2002 yılının aralık ayına kadar da elektriği kaçak olarak kullanmıştır.
Abdülselam Kablo isimli yurttaşımız, yakalandığında çoktan bir rekora imza atmıştı bile. Kendisine 2 Trilyon TL ceza kesen TEDAŞ yetkililerini biçer döverle biçen yurttaşımız, halen 1290 yıllık hapis cezasını çekmek üzere, cezaevinde bulunmaktadır.


- $ KLAVYE KULLANMA REKORU: F ve Q klavyeyi protesto etmek isteyen Rıfat Print isimli yurttaşımız, 1991 yılında kendi icat ettiği $ klavyeyi kulanmaya başladı ve halen bu klavyeyi kullanmaktadır.
Üzerinde S, Ş ve $' den başka bir harf bulunmayan bu klavyeyle chat yapmak suretiyle 125 hatun tavlayan Rıfkı Print' in bunu nasıl başardığı ise merak konusu....

- SİGARA İÇME REKORU: Hidayet Sabır isimli vatandaşımız, doğumhanenin kapısında eşinin doğum yapmasını bekliyordu sabırla... Beklerken de, adet olduğu üzere sigara üzerine sigara içiyordu. Ne var ki eşinin doğumu uzadıkça uzuyor, bekleme odasındaki küllükler de Hidayet' in sigaraları sayesinde dolup dolup taşıyordu.

1 hafta 4 gün sonra eşi bir oğlan çocuğu dünyaya getirdiğinde, Hidayet ağzındaki bitmekte olan sigarayı söndürdü ve birkaç kez 'öhhhü öhhhü' diye öksürdü. Bir pratisyen doktorun, Hidayet' in yanındaki boş sigara paketi dağını farkedip sayması üzerine, Hidayet' in 1 hafta 4 gün boyunca 236 paket sigara içmiş olduğu tespit edildi ve gerekli yazışmalar yapılarak bunun bir rekor olarak tescil edilmesi sağlandı.
Eşi yeni doğurduğu bebeğiyle hastaneden taburcu olurken, Hidayet de akciğer kanseri teşhisiyle hastaneye yatırıldı.


- İLGİNÇ ENSTRÜMAN REKORU: Bu rekoru kıran Hıdır Melodi isimli vatandaşımız, buluşunu yaparken Özay Gönlüm' ün yaren isimli üçlü sazından esinlendiğini söyledi ve icat ettiği enstrüman hakkında şu bilgileri verdi:
“Bir adet bağlama, bir adet gitar, bir adet mandolin ve bir adet de piyanoyu üstüste koymak suretiyle hem Özay Gönlüm' ün rekorunu kırdım, hem de farklı bir sentez oluşturdum. Bu sonuç Türk Müziği' ne armağan olsun.”
Yapılan incelemede her ne kadar bu enstrümanı çalabilmek için, en az 2 metre 35 santim bir boya sahip olmak gerektiği tespit edilmişse de, icadın cillop gibi görüntüsü, bunun bir rekor olarak tescilini sağlamıştır.


 A. Şimşek

26 Aralık 2013 Perşembe

Dört Soruda Beyin...




Boş gezenin boş kalfası kimi bilimciler, beyin denilen organımızı didik didik etmişler ve beyinle ilgili dört soruya yanıt aramışlar. İşte size araştırmalardan ortaya çıkan, ilginç dört sorunun yanıtları:

1. Beyin en fazla ne kadar bilgiyle baş edebilir?

Avustralya’daki bilim adamları insanların belirli bir zaman diliminde ancak dört bilgi grubunu işlemden geçirebileceği sonucuna varmış. Bunun üzerindeki bir bilgi akışı kafaları karıştırıyor. Böyle bir durumda mantık yürütemedikleri için aldıkları kararlar "yazı tura atmaktan" öteye geçemiyor.

Bu dört bilgi grubunun bazı mesleklere göre dağılımı tarafımdan şu şekil yapılmıştır:

1. Denek (Futbolcu, erkek): Futbol, gece hayatı, mankenler, seks.
2. Denek (Ev kadını, kadın): Kadın programları, selulit, alışveriş, seks.           
3. Denek (Ressam, erkek): Resim, Paris, Müze, Seks.
4. Denek (Milletvekili, erkek): Seçim dönemi, oy sandığı, dokunulmazlık, kıyak emeklilik.
5. Denek (Avukat, kadın): Dava, selulit, alışveriş, seks.


 










2. Biz insanların dahil olduğu Hominid beyni son 6 milyon yılda niçin üç misli büyüdü?

Seattle’daki Washington Üniversitesi’nden sinir bilimci William Calvin, beynin büyümesinin kaya fırlatmakla ilgili olduğunu iddia ediyor. Hedefi vurmak için beyin, kas hareketleri, görsel veriler ve taşın ağırlığı gibi değişkenler arasında eşgüdüm kurmak zorundadır. Calvin’e göre taşın hedefi bulması ancak büyük beyin sayesinde gerçekleşir.

Nasıl bir hedefe kaya atılmak istenmiş olabileceği konusunu da irdeleyen bilimciler, Ankara'lı meslektaşlarından aldıkları yardımla, söz konusu hedefin, dönemin başbakan veya bakanları olabileceğini ileri sürüyorlar.


3. Peki, beyin 30.000 yıl önce niçin küçülmeye başladı?

Bundan 30.000 yıl önce attıkları kayalar hedefi bulan insanlar kodese tıkılmaya başlandı. Zaman içinde o kadar insan hapse kondu ki, dışarıda hedefi tutturan insan kalmadı. Hedef tutturamayanların beyinleri de evrim geçire geçire küçüldü.

 4. Beyinler yeniden büyüyebilir mi?

Yakın zamana kadar bu konuda umutsuz olan bilimciler, ABD'de Obama 'nın ve Türkiye'de de malum kişinin başa geçmesiyle yeniden umutlandılar. Bu konuda uzun bir açıklama yapan William Calvin, “Zamane başbakan, başkan ve bakanlarına domates- yumurta atılmaya başlanmasını bunun delili sayabiliriz” dedi. Henüz hedefi tuturma konusunda başarısız olunsa da, birkaç asır içinde isabetli atışlar yapılacağından kuşkusu olmadığını ifade eden Calvin, Fenerbahçe'ye başkan olmayı düşünmüyorum, dedi.

Not: İlmi bilgilerle sallama bilgiler harman edilmiştir

Konuyla ilgili haberler:
http://www.hurriyet.com.tr/bilim/4518795.asp?gid=50
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4521074.asp?m=1&gid=69

A. Şimşek


25 Aralık 2013 Çarşamba

Bilge Can Yakan Cevaplıyor (2)

Hicabi Makro (46)
 

Bilge dede, ekonomik ve siyasi kriz nedir, örneklerle anlatınız?

CEVAP:
Sevgili okurlar, memleketimizi meşgul eden ehemmiyetli hususlardan birisi de ekonomik-siyasi krizdir. Şimdi ben, size bu mevzu hakkında malumat vereceğim.

Önce tanımlama yapalım: Bir ülkenin kasasında diyelim ki 100 milyar dolar var. Diyelim ki, bir grup müstesna kimseler, 100 milyar dolar olan kasadan 150 milyar dolar cukkalamayı başarmışlarsa biz buna, ekonomik kriz diyoruz.Ekonomik kriz akabinde siyasi krizi getirir. Bu ülkenin vatandaşlarına da kısaca; ekonomik keriz denir. Ekonomik-siyasi  kriz belli başlı iki gruba ayrılır: Tek toynaklı  krizler- çift toynaklı  krizler. Bunun anlamı ise şudur; eğer kasadan paraları götürenler 1,3,5,7 gibi tek sayılar kadarsalar bu tek toynaklı  krizdir. Yok eğer; 2,4,6 gibi çift sayıdaysalar buna da çift toynaklı  kriz denir.

Muhterem okuyucularım, tabi eninde sonunda bu hortumlama vakası açığa çıkar. İşte o zaman, bu zat-ı muhteremler hemen savunmaya geçerler ve şöyle derler: Eğer insanoğlu iki değil de tek bacaklı olsaydı bu  kriz çıkmazdı. Başbakan da iki bacaklıdır, demek ki krizin sorumlusu başbakandır. İsim vermek gibi olmasın bu kişi RTE de olabilir. Görüldüğü gibi bu muhteremler gayet pişkindirler. Yüzlerine tükürseniz dolar yağıyor zannederler. Sizleri aydınlatabildiysem ne mutlu bana değerli okurlar...


A. Şimşek

 Not: Değerli okurlar, bu köşe interaktif bir köşedir. Alttaki yorum kısmına sorularınızı yazabilirsiniz. "Bilge Can Yakan" etiketi altında tüm okuyucu soruları  samimiyetle cevaplanır. Lütfen sorunuz, sordurunuz. Cevaplayalım.

Martılar ki...



Günlerdir körköstebek nefsimle öyle hırlı
ve öylesine harlı ki
esrik nefesim.
Bir kibrit tutsam parlayacak.
Bir sarnıç gemisi diyecekler alev almış
boğazın iki yakasından





Oysa bir gaz tenekesiyle bir şişe mavi
gelişi güzel mi güzel bir ocak
Suların ortasında sevgili öfkemle benim,
yanacak bahar erişinceye değin
Soğuktan morarmış kanatlarını
ısıtsın diye martılar.

Martılar ki sokak çocuklarıdır denizin

Can Yücel

















Böyle Sansür...






“General'in Kızı” filmini izleyenler bu film sonrası yaşanan tartışmayı da hatırlarlar.
Sorun, böyle bir filmin Türkiye'de çekilip, çekilemeyeceği idi. Ortak görüş ise çekilemeyeceği yönündeydi. Ancak, iş bununla bitmiyor tabi. Bir de, neden çekilemiyor sorusunun cevaplandırılması gerekiyor.

Böyle bir film Türkiye’de neden çekilemez? Neden olacak? Demokrasi eksikliği...

Peki, neden demokrasimiz eksik?

Bu sorunun pek çok cevabı var ancak, ben bir yönünü ele alacağım. Bir kere, böyle filmlerin çekilebildiği yerler (ABD gibi), nisbeten bize göre demokratikler (mutlaka sınırsız değil). Nisbi de olsa demokratik olabiliyorlar, çünkü, alacaklı oldukları ülkelerden topladıkları paraları, kendi halklarına bir tutam tattırabiliyorlar (ABD'nin gecen yılkı dış ticaret açığı 250 milyar dolar ve açığı kapatacak olan da, bizim gibi ülkelerden alacaklı oldukları faizler vs.)...

Bizde ise, böyle bir sömürü kaynağı (dışarıdan) olmadığı ve böyle filmlerle de halkı avutmak mümkün olmadığı için, genellikle zor unsuru kullanılır ve elbet kimse böyle filmler çekmeye cesaret edemez... Açıkça sömürülen kitlenin başka türlü zaptı mümkün değildir. Bu yüzdendir ki, en basit talepler jopla, dayakla karşılanır...

Gerçi, çekilmez denilen filmlerin çekildiği, yazılmaz denilen kitapların yazıldığı zamanlar da olur ama yapanlar bazı riskleri göze alırlar...

Uluslararası tekellerin, birer birer ülkemizi işgal ettiği şu günlerde ise, yeni tanıştığımız başka bir "çekilemez" nedenle karşılaşıyoruz. Hani, bazı dizi film ya da filmlerden sonra, bazen doktorlar, bazen avukatlar ve bazen de kapıcılar ayaklanır ya, niye bizi kötü gösterdiniz diye, hani biz de gülerdik... Boşuna gülermişiz aslında, çünkü daha kötüsü varmış. Nasıl mı?

"Amerika'da en çok reklam veren, bizde de, deterjan sanayiini eline geçirmek üzere olan Procter & Gamble Tröstü'dür; Profesör Bagdikian, bu tröstün, televizyonlara verdiği reklam talimatnamesini yayınlıyor. Sabun tröstü reklam verdiği televizyonlarda savaş filmlerinde dehşeti göstermeyi yasaklıyor ve üniformalı olanların kötü gösterilmesini ve hele cinayet işlemesini kesinlikle sansür ediyor. Deterjan Tröstü, filmlerde iş adamlarının acımasız, sevgisiz, aşksız gösterilmelerini reklam yasağı için cürüm sayıyor; eğer bir iş adamı kötü film edilirse, diğer tüm iş adamlarının bundan nefret ettiği filmde yer alacaktı, talimatta bu da var. Bu talimat, yerli-yabancı televizyon dizilerini ve günlük basında oligark süslemelerini anlamamıza katkıda bulunuyor, görüyoruz.

Sigaracıların sansür talimatnamesinde ise sigaraların kül tablasında un edilmesi veya ayak altında ezilmesi yasaklanmaktadır; senarist ve rejisör, sigaraya aşkla yaklaşmak zorundadır. İlaççıların talimatnamesinde ise, hap alarak intihar edenler film edilecek olursa; 'tablet ve şişesi kesinlikle gösterilmeyecek' emri var;her halde izleyenler, benim Amerika'yı değil, ülkemizi tasvir ettiğimi anlamak durumundadırlar." (28 Kasım 1999 Aydınlık- Yalçın Küçük-Ahtopot)

Görülüyor ki, burada sadece bir tekelin yasaklarından söz ediliyor. Ülkemizde yayıncılara reklam veren, irili ufaklı ve yerli- yabancı diğer tekellerin talimatlarını henüz bilmiyoruz ama listenin kabaracağı anlaşılıyor...

Gerekli sansür bu şekilde halledildiği için olsa gerek, RTÜK'e de, Şaban'ın 'eşşoğlueşşek' lerine sansür koymak kalıyor. Böylece, halkımızın, bazen övmek için bile kullandığı 'eşşoğlueşşek'imiz tarih oluyor... RTÜK'ün aklına her halde, pavyonlardan, gazinolardan kameralarını çekmeyen televoleleri, yargıç görevi üstlenmiş programcıları, her birinde mafya güzellemesi yapılan tv dizilerini sansürlemek gelmiyor...

Öküz dergisi yayın yönetmeni Metin Üstündağ'ın da belirttiği gibi, bizde televizyonculuk, halkı üç dakika ağlatmaya ve üç dakikada güldürmeye ayarlı. Bu yüzdendir ki, televoleler tutuyor. Ebru Gündeş ile üç dakika ağlarken, Cem Yılmaz ile üç dakika da gülüyoruz.
Birbirini izleyen üç dakikaların alıcısı halkımız ise, zaten daha fazlasını talep etmiyor...

Benim yıllardır ilgimi çeken başka bir konu ise, şu sponsorluk denilen olgunun, sansüre ne denli etkili olduğu. Düşünsenize, çevrilen her filmin ya da dizinin altına "...'nin katkılarıyla" ibaresi konuyor. Peki, bu sponsorun ya da finansörün hiç mi talebi olmuyor? Olmaması düşünülemez ve galiba bu da ayrı bir araştırma konusu...

A. Şimşek



24 Aralık 2013 Salı

Göğe Bakalım


"Bu karanlık böyle iyi afferin tanrıya
Herkes uyusun, iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar, polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun, bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda

Beni bırak göğe bakalım

Turgut Uyar

Tatlı Sözlük (3)

Yolsuzlukların sonuna kadar gidilsin:

Türkiya'mızda bu cümlenin hiçbir anlamı yoktur. Çünküm, yolsuzlukların bilinen bir sonu yoktur. Yolsuzluk tabir ettiğimiz olgu, uzay boşluğunu da içine alacak kapasitede, hacimli bir ortama tekabül eder. Dibini, sonunu bilen yoktur. Tipik politikacı lafıdır, sadece yüklemi vardır, başka bir şeyi yoktur...

23 Aralık 2013 Pazartesi

Bilge Can Yakan Cevaplıyor (1)






Nadir Keşke (İstanbul - 49)

Sayın Yakan,

Işığınızla bizi aydınlattığınız için teşekkür ederiz. Geçen gün işe giderken, pıt, paltoma -beş yaşında ama hâlâ pırıl pırıl, yepyeni- bir kuş kakasını yaptı. Bir sevindim ki, malum yılbaşı yaklaşıyor ve büyük ikramiyeyi biliyorsunuz. Bir mendil çıkarıp pisliği temizlemeye çalışırken, üç adım ilerde, kuytuda ak bıyıklı, hafif tıraşlı akça pakça bir beyefendi gördüm, tezgahını kurmuş, piyango satıyordu. Hemen gittim, bir çeyrek bilet aldım, son paralarımla. Adam şans dileyip biletimi seçtirdi.


Daha bileti boş cüzdanıma yerleştirirken kolkola iki hanım geldi, onlara da güvercinler bilet almalarını hatırlatmış besbelli, şık mantolarında bariz izler vardı ve çokça bilet aldılar. Hanımlar uzaklaşınca dikkatle biletimin numarasına baktım ve içinde uğurlu sayımın olmadığını farkedince değiştirmek için bayinin yanına tekrar yaklaştım.

Adam kucağındaki çantadan benim istediğim numarayı bulmak için bir tomar bilet çıkarırken, çantanın içinde minik parçalara bölünmüş ekmek kırıntıları ve parçalanmaya hazır ekmekler gördüm. Tam o sırada farkettim ki bayinin çevresinde düzinelerce güvercin gurklayarak dolaşıyordu. Adamın çantayı açmasıyla heyecanla adama doğru koşturmaları görmeye değer bir manzaraydı doğrusu. İçim bir hoş oldu, itiraf etmeliyim ki... Ne iyi bir adamdı bu piyangocu, elleriyle güvercinleri besliyor, arada da ekmek parası için piyango satıyordu! Böyle nur yüzlü bir adamdan da ne beklenirdi ki zaten?

Elimdeki bilet içimi ısıtırken dönüp piyangocuya bir kere daha baktım. Elindeki ekmek kırıntılarını güvercinlerin ulaşabileceği yerlere doğru atıyor ve tatlı tatlı gülümsüyordu.

Bu kadar uzaklaşıp tekrar olay yerine bakınca, birden meseleyi çaktım: Nur yüzlü piyangocu güvercinleri besliyor, yedirdikçe yediriyor, karnı iyice doyan kuşlar da bizim gibi enayilerin tepesine s.cıp piyangocuya koşturmamıza neden oluyorlardı. Ve ben enayiler kralı, cebimdeki son 12.5 TL yi gidip bir kuş kakasının verdiği hayale yatırmıştım...

Hemen geri döndüm ve piyangocuya dümenini çaktığımı ve bileti iade etmek istediğimi söyledim. Adam gülümsedi ve son derece bilgece sordu:

- Benim kuşların senin tepene s.ctığını nerden biliyorsun? Ya gerçekten talih kuşu uyardıysa seni? Ya gerçekten sana çıkacaksa büyük ikramiye?..

Yav hakkaten kafam karıştı o an. Kem küm ettim, hık-mık ederken adam dedi ki:

- Sen iyice düşün bunu. Bak ben her gün buradayım, kafan iyice netleşirse, ne zaman istersen gel, biletini geri alırım. Ama şansını tepme!

Zaten işe geç kalıyordum, kafam da karışmıştı iyice. İnternette sizin bilgece öğütleriyle insanları aydınlatan bir şahıs olduğunuzu görünce, dedim ki kendime, tamam oğlum, senin soruna cevabı verse verse Bilge Baba verir. Oturdum yazdım işte sana. Ne dersin Bilge Baba, bileti iade mi edeyim, yoksa saklayayım da 15 gün boyunca zenginlik rüyası mı göreyim?


CEVAP: 

Sevgili evladım Nadir,

Ülkemin insanlarının, güvercin mıçmasının şans getirdiği yönündeki 'derin' inancı, beni kederlere gark ediyor, desem bilmem inanır mısın?.. Neden dersen; bir kere güvercinlere ilişkin nah şuncacık bilgimiz yok, ama maşallah koştura koştura gidip bilet almasını çok iyi biliyoruz.

Peki ben sana sorayım şimdi: Milli Piyango'yu temsil ettiğine inanılan şu meşhur güvercinin türüyle, senin başına mıçan güvercinin türü arasında zerre kadar benzerlik var mı?...

Oooldu, e-postam doldu...

Bu sorunun gelişinden de anlayacağın üzere, yok tabii...

Bir kere senin başına mıçan kuş, çoğunlukla Eminönü'de rastladığımız şu sıradan güvercinler değil mi? Sektörde (Tabii 'sektör', ne sandın) bunlara 'dalıcı' denmektedir. Yani dalmaktan başka bir özelliği yoktur, bir de senin gibiler sayesinde 'mıçıcı' diyebiliriz. Gelelim başımıza mıçınca şans getireceğine inandığımız güvercinlereeeee... Şekline dikkat ettiysen beyaz renkte, tombiş bir güvercindir. DSP'nin barış güvercini kuşu ise, malumun üzere beyaz ve sıskadır ve değil şans getirmek, hayatını karartır. Konumuzla ilgisi yoktu, ama yeri gelmişken dokundurayım dedim.

Sırf senin güzel hatırın için bu kuş neyin nesidir deyip, peşine düştüm evladım. Piyangonun kuşuna benzeyen kuşları şöyle sıralayabiliriz: Taklacı güvercin kuşu, Form güvercin kuşu ve son olarak da Makaracı güvercin kuşu... Takdir edersin ki; özelliği takla atmak ve makara sarmak olan bir güvercin kuşunun şans getirmesi ancak hayal olabilir. Form güvercin kuşuna gelince, görüntü olarak çok şahane ve asil bir kuş olmasına rağmen; bu kuş da Türkiye'de yetişmiyor.

Sonucu özetleyecek olursam...

Başına mıçan kuşun, sana şans getirmesi ilmen ve fennen mümkün değildir. Ne var ki; "Ne dersin Bilge Baba, bileti iade mi edeyim, yoksa saklayayım da 15 gün boyunca zenginlik rüyası mı göreyim?" şeklindeki soruna biletini iade et, şeklinde cevap veremem. Çünkü iade etsen 12.5 TL ile bu sefer 'ben buncacık parayla 15 gün nasıl geçineceğim'' diye kendi kendini yiyip bitireceksin... 15 gün boyunca 'karnımı nasıl doyuracağım' diye düşüneceğine, 15 gün boyunca zenginlik rüyası görmen hakkında daha hayırlıdır. Üstelik kazansan da kazanmasan da, biletin için verdiğin paranın önemli bir kısmı Hazine'ye, Tanıtma Fonu'na, Savunma Sanayii Destekleme Fonu'na ve Özel İşlem Vergisi'ne gideceğinden ayrıca bir huzur duyabilirsin.

12.5 TL cebinde olsa, mümkün değil bu kadar hayırı bir arada işleyemezsin...

Alnından busediyorum evladım...

Not: Bu yanıtım doğrultusunda iade etmediğin biletine ikramiye çıkarsa, Bilge Baba'nı da görürsün değil mi evladım (Kanepenin yüzünü değiştireceğim de)!


A. Şimşek

Not: Değerli okurlar, bu köşe interaktif bir köşedir. Alttaki yorum kısmına sorularınızı yazabilirsiniz. "Bilge Can Yakan" etiketi altında tüm okuyucu soruları  samimiyetle cevaplanır. Lütfen sorunuz, sordurunuz. Cevaplayalım.

Tatlı Sözlük (2)





Keser ve sapının evrim geçirmesi:

Ülkemize has bir hızda dönmeleri neticesinde, vantilatöre evrilmeleri olayıdır. Fiziksel bir olay olarak başlayan süreç, kimyasal bir şeyttirmeye dönmüştür.
Formülü: Pensilvanya'ylan Ankara'yı ortak paydaya alıp; yolsuzluk ve umursamazlık ile türevini alır gibi yapıp integralini alıp cami önüne bırakıyoruz....