...

...
Alptekin Şimşek

6 Aralık 2013 Cuma

Bale Tetkiklerim


Geçenlerde arkadaşım, iki kişilik bir bale gösterisi davetiyesiyle karşıma çıkınca, önce mırın-kırın ettimse de, sonra baleye gitme fikrine uyum göstermeye başladım. Bunun temel sebebi ise, balenin ;" tükürürüm ben böyle sanatın içine"; olarak tabir edilen sanat dallarından birisinin içine dahil olup olmadığıydı.

Bale temaşasının yapılacağı yer Harbiye Açık Hava Tiyatrosuydu. Gösterinin başlamasına bir saat kala yerlerimizi aldık. Hava açık ve saha baleye elverişliydi. Beşbin kişilik tiyatronun 2500 kişilik protokol kısmı da tıklım tıklım doluydu. Gösterinin adının Zorba olması bir tesadüf olamazdı, çünkü, elindeki davetiyeyle protokol sıralarına geçmek isteyen her izleyici, fedailer ordusu tarafından geri püskürtüldü. İzleyicilerin gerekli su, meşrubat, patlamış mısır ve ciklet stoğu yapması için lazım gelen süre geçtikten sonra gösteri de başladı.

 Sahnenin iki yanından, erkekli kızlı bir grup sökün ettiler. İlk defa bale izleyen birisi olarak, ilk izlenimim şu ki; böyle nezih gösterilerde erkek oyunculara hiç gerek yok bence. Ne o öyle kaba-saba kaslarıylan göz zevkimizi bozuyorlar. Halbuki cins-i latifler öyle mi?.. Allah özene bezene yaratmış onları. Boy desen onlarda, pos desen onlarda ve dahi pek çok mühim husus onlarda!.. Bence, sedece balerinler de, pekala bu gösteriyi alıp sırtlayabilirler. Kimsenin burnu bile kanamaz. Yalnız, benim kareografiye ve kostümlere ciddi itirazlarım olacak. Eğer, bu gösteri uzun süre oynanmaya devam edecekse, şu hususlara dikkat edilmesi gerekir: Balerinlerin etekleri çok uzun ve yerleri süpürüyor. Etekler yerleri süpürdüğü için de, haliyle kirleniyorlar. Bu ise, daha fazla deterjan ve emek tüketimi demek. Oysa etekler kısa olsa, bu dertlerin hiçbirisi kalmaz. Eteklerin kısalığı yanında, üzerlerine giydikleri bluzlar da bana çok kapalı geldi. Bir kere hava çok sıcak, yazık değil mi körpelere?.. Hem bluzların çok kapalı olması, yaptıkları sanatın derinliklerine inmemize izin vermiyor. Sorarım size, sanattan mümkün olduğunca faydalanmak bizim de hakkımız değil mi?.. AB üyesi değiliz diye, bunları bize reva mı görecekler.

 Kareografik itirazlarıma gelince... Beni üzen en önemli nokta burası olmuş değerli okuyucularım. Çünkü, hangi sanat düşmanı hazırlamışsa, öyle bir hazırlamış ki, gösteri boyunca erkekler hep sahnenin önünde, o körpecik kuzular sahnenin taaaa en arkasında. Işıkçı da zaten embesil midir nedir, ışığı hiç o taraflara tutmadı. Tekrar sorarım size, biz bu ışıkçıyla AB;ye nasıl gireriz?.. Kopenhag kriterleri gibi, kareografi kriterleri yok mudur bu işin? Bir diğer itirazım da şu şekilde olacak değerli okur... Bale gösterilerinde hep öyle mi olur bilmem ama, işin bir de müzik yanı vardı. İşte bu müzik kısmını 3 kadın(ışıkçı olacak sanat düşmanı bunlara da ışık tutmadı) ve bir erkek üstlenmişlerdi. Ne var ki, bendeniz, davul hariç hiçbir müzik aletini tanıyamadım. Gönül isterdi ki, burada zurna da olsun, kaval da olsun, bağlama da olsun. Ne olurdu yani, bir ud ve bir de kanun da koysaydınız. AB ülkelerinin otantik çalgılara değer verdiğini, hadi halkımız bilmiyor diyelim, peki saygıdeğer yetkililer de mi bilmiyor?.. Sözün özü, ben bütün gayretimle ışıkçının uzanamadığı yerlere bakarak, bu gösteriyi aktif bir şekilde izlemeye çalıştıysam da, bir zaman sonra artık dikkatimi toplayamaz oldum...

Bir ara seyircilerin arasına alaskacı ve frugocular girince, bunun yabancılaştırma efekti olduğunu sanıp biraz canlandımsa da, birinci perdenin bitmiş olduğunu anlayınca, arkadaşımın elinden tutup soluğu
Beşiktaş motor iskelesinde zor aldım... Ne geceydi ama...

A.Şimşek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder