...

...
Alptekin Şimşek

19 Nisan 2016 Salı

Makyajın İcadı


Değerli okuyucum ;
Bu makyaj hususu, her zaman ilgimi çekmiştir. Yandeks, gugıl gibi platformlar üzerinden yaptığım bilimsel araştırmalardan, makyajın tarihçesine dair dişe dokunur bir sonuç alamayınca, iş başa düştü, deyip bazı teoriler geliştirmeye çalıştım. 
Teori 1:
Makyajın geçmişi, erkeklerin birden fazla eşle evlenebildikleri eski çağlara kadar gidiyor ve günümüzde birden fazla hatunla ‘birliktelik yaşayabilmesine kadar geliyor. Erkeğin bu çok eşli durumu, ister istemez yatak konusunda eşlerini sıraya sokması sonucunu doğruyordu. Ne var ki, bazı kadınlar sıralarına razı olmuyorlar ve bu yüzden de aralarında kıyasıya bir rekabet oluyordu. Günlerden bir gün; sırasına daha 7 gün olan bir kadın, şehevi duygularını bastırmak için bir meyve bahçesine girmiş ve tıka basa kiraz ve vişne yemişti. O kadar yemişti ki, üstü-başı ve ağzı-burnu kıpkırmızı olmuştu. Durumu fark eden bu hatun, elini-yüzünü yıkamak için, hemen mağaraya koşmuş ve banyoya dalmıştı. Tam elini musluğa attığında ise, küvetin içinde kocasıyla kumalarından birisini cilveleşirken görmüştü. Rastlantı bu ya, adam da onu bu kırmızı haliyle görmüş ve şöyle demişti: — Gel bakiyim kız buraya, ne o halin öyle? — Buyur ağam ne istiyon? — Gel bakiyim yamacıma şöyle, ne sürdün len dudaklarına öyle, çok bi tahrik edici olmuşsun. —Hiiiç, biraz kiraz, vişne yidiydim de!.. — İyi iyi, baya yakışmış sana. Gel kız sen de küvete, birlikte yıkanak. Tahmin edileceği üzere, bu diyaloğu, gerçeğe en yakın olması ihtimaline binaen ben uydurdum. 
Magara feysbuklarında ve duman twitlerinde teorimi destekler bazı kanıtlar da bulunmaktadır. Öyle ki, çağdaş edebiyatın baş yapıtsallarından biri kabul edilen Kama-Sutra’da da buna yakın bir anlatım vardır (İnanmayan gitsin baksın). Makyajın tarihçesiyle ilgili olarak, bizi en çok zorlayan konu, eski çağlarda yaşayan kadınların kaporta durumudur. Ne yazık ki, bu mevzu hakkında bilgi sahibi değiliz. Bilinen ilk kaporta müdahelesinin, incir yaprağı olduğu noktasında ( tıpkı başbakanımız gibi noktasında dedim ) tüm ilim adamları ve ulema hemfikirdir. 


Teori 2: İkinci teorime göre makyaj, son derece demokratik bir ortamda yeşermiş veya tercihe göre pembeleşmiş, morlaşmıştır. Demokrasinin, şimdi yaşadığımız demo versiyonu yerine, en hakiki versiyonunun yaşandığı site devletlerinde, yöneticiler vatandaşların geniş katılımıyla seçilmekteydi. O zamanın vatandaşları da, şimdiki gibi çok inançlı kimseler olduklarından; Zeus 12 Emir Kursu veya Eros İmam Hatip Lisesi mezunları öncelikle yönetime seçiliyordu.


Ne var ki, bugünkü yönetici hastalıkları, o zaman da mevcuttu. Kimi yöneticilerin seçmenlere halis muhlis çeliktendir diye dağıttıkları kılıçlar alüminyum çıktığı gibi, 12 beygir gücünde denilerek piyasaya sürülen at arabalarının, aslında 7 katır gücünde olduğu anlaşılıyordu. 

Bu tür tatsızlıklar, yöneticilerin görevden alınmasıyla sonuçlanıyordu. Ancak, görevden alınan yöneticiler, koltuk sevdasından da bir türlü vazgeçmiyorlardı. Yeniden seçilebilmek için, yüzlerine türlü boyalar sürüp, tanınmaz hale gelip, tekrar seçmenden oy istiyorlardı. Hileye başvuran bu yöneticilerden bir kısmı başarılı olup, yeniden seçilebiliyordu. Hilesi anlaşılanlar ise aslanların önüne atılıyordu. İlginçtir, aslanlar dahi, mundardır deyip, bunları yemiyorlar; parçalamakla yetiniyorlardı. Makyajın icat ve tarihçesine dair bilgilerimiz şimdilik bu kadardır değerli okurlar.

A. Şimşek / 19.4.2016 / İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder