Bu düzen, sürüler üzerine kuruludur.
Eylülist darbeden sonra
Türkiye'nin sürekli kampanyalarla yönetilmesi bir tesadüf
sayılmamalıdır. Rejim, kendisini ancak, kampanyalarla sürdürebiliyor; bir
halterci küçük Naim'in gelişi bir Bulgaristan'dan küçük kız Aysel'in
çıkışı, bir takımın Avrupa'ya gidişi, bir savaş herşey ama herşey
Türkiye'de bir kampanya konusu oluyor ve her kampanya sonunda
milyonlarca sürü sokakları dolduruyor. Bu kampanyalar, çobanların, "ho
ho" işaretleridir; insanlar, tıpkı sürüler gibi birinden diğerine nedeni
ve mantığı unutulan kampanyalarla harekete getiriliyorlar. insanlar,
sürüler örneği, bir kampanya bitince diğerini bekler oluyorlar.
Basın, Türkiye'de televizyondan çok daha fazla insanları sürüleştirmenin aracıdır.
Basın,
insanlarını sürüleştirirken kendisi sürüleşiyor. Parantezi kapatıyorum;
sürü olmak, kimliğini yitirmek ve kültürsüz olmak anlamına geliyor.
Dolayısıyla bu düzen, kişiliksizliği, kültürsüzlüğü, zorunlu olarak
yaymak zorunda kalıyor; eylülist darbe ile Türkiye'ye kakılan rejim,
kültürün ve kimliğin düşmanı olarak ortaya çıkıyor.
Kişiliğe,
kimliğe ve kültüre inmesi açısından darbe süreklidir. Dünyanın her
yanında kişiliksizleştirme, kimliksizleştirme ve kültürsüzleştirme
mekanizmaları işliyor; dünyanın her yerinde insanlar, kendi dilleriyle
Amerikanca konuşuyorlar. Hepsi Amerikanca, "Aman Tanrım" diyorlar
"Korkarım" diyorlar, "Üzgünüm" diyorlar, "Ciddi misin" diye soruyorlar;
hepsi bir Amerikan kalıbından çıkmış bilyalara benzeşiyorlar. Hepsi
co-ca-cola açıp, Mac Donalds yiyorlar; bunlar sürüdürler.
Bu
düzende insan, tıpkı Ortaçağ'dan çıkarken olduğu gibi, kimliğini aramak
zorundadır. Bu düzende insan olmak, kimliğini aramak sorunuyla
özdeşleşmektedir; bu düzende insan olmak, kültürünü bulup geliştirmek
anlamına geliyor. Çünkü, kültür, yaşamın grameri türündendir; gramersiz
yaşamayı anlayamıyorum.
Böyle düşündüğüm için, "Kürtler Üzerine
Tezler" çalışmamı geliştirirken, Kürtleri kimliklerini arayan insanlar
olarak tanımladım; baskı altında oldukları için kimliklerini en çok
Kürtlerin aramalarını doğal karşılamak gerektiğini düşünüyorum. Tarihsel
nedenler kadar, düzenin sürüleştirme sürecine tepkiyi de yaşıyorlar.
Bir
paradoksu yaşadığımızı bilmemiz gerekiyor; insanoğlu, hep kimlik
peşindedir. Sosyalizm, insanoğlunun erişebileceği en yüce kimliktir;
fakat bu son zamanlarda, üstelik ilk kurucularının eliyle, kurulmuş
olanlar çökertiliyor. Kurulu sosyalizmin çöküşü, insanlığın bir
kimliğinden kuşkuya düşmesini anlatıyor. Diğer yandan tekelsi düzen
artık kimlikleri buldozer türünden ezmeyi, egemenliğinin tek mekanizması
haline getirmek zorunluğunu duyuyor.
Bütün bunlar içinde
insanoğlu kimlik arayışını azaltmıyor ve arttırıyor; ulusçuluğun ve
dinciliğin yeniden canlanması, ancak, kimliğe karşı bu saldırı üzerine,
insanlığın bitmez tükenmez arayışının bu kanalları bulması olarak
açıklanabiliyor.
Yalçın Küçük – Emperyalist Türkiye – Başak Yayınları, 1992
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder